🐃 Helal Kazancın Önemi Ile Ilgili Hadisler
Karmin: Dactylopius coccus isimli böcekten elde edilen bir tür renk pigmentidir. Pigment, böceğin yumurtalarından ve vücudundan elde edilir. Pigmentin ismi karmin olup, asıl renk ise karminik asittir. Karmin, tekstil boya maddesi olmasının yanı sıra, gıdalarda da yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca sakız, hap ve öksürük
Allah (Tebâreke ve Teâlâ) Kur’an ile engellemediğini sultan ile engeller. Takvanın ve emanetin yayılması, insanları Allah (Tebâreke ve Teâlâ) ile korkutma olmadığı zaman, ya da bu konu az ciddiye alındığında, bunu sultanın/otoritenin engelleyicisi tamamlar. Denetim organları yetkileri ve dikkatli takipleriyle devreye girerler.
Helal Kazancın Önemi - Necmettin Nursaçan ile Rahmet Kapısı - TRT Avaz. TRT Avaz. Takip et. Aynur Ayaz'ın sunumu, Necmettin Nursaçan'ın değerlendirmeleri ile "Necmettin Nursaçan ile Rahmet Kapısı" programımızın 13. bölümünü izlemektesiniz. Bildir.
Ebû Mesûd radıyallahu anh Buhârî. 7.Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Yarım hurma ile de olsa ateşten korunun Bunu da bulamazsanız, gönül alıcı güzel sözler söyleyin”. Adiy radıyallahu anh Buhârî. 8.Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Allah için vermekle mal eksilmez.
HelalKazancın Önemi: Allah Resûlü, Allah'ın vaadinin gerçekleşeceğini müşriklere göstermesi için Hz. Ebû Bekir'in onlarla bahse girmesini teşvik etse de bahisle kazanılan malın kullanılmasını uygun bulmamıştır. Çünkü bahis, alın terine ve helâl kazanca dayanmayan bir kolay kazanç kapısıdır.
Kadınlar Günü'nde Peygamber efendimiz Hz.Muhammed'in kadınlar ile ilgili sözleri araştırılıyor. Kadınlarla ilgili hadislerde İslam'da kadının önemi ve kıymeti anlatılmaktadır.
Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir. Nûr : 32 Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini
HelalKazanç-Helal Lokma. İslam Dini, biz dünyada da mutlu, ahirette de cennette olalım diye gönderildi. İslam ile gönderilen emirler ve yasaklar hep bizim için, dünya ve ahiretimiz için. Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler hep faydamıza. Doğru söz, iyilik, sadaka vb. gibi emredilen ilkeler hep bizim için.
HelalKazanç-Helal Lokma . İslam Dini, biz dünyada da mutlu, ahirette de cennette olalım diye gönderildi. İslam ile gönderilen emirler ve yasaklar hep bizim için, dünya ve ahiretimiz için. Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler hep faydamıza. Doğru söz, iyilik, sadaka vb. gibi emredilen ilkeler hep bizim için.
kL82. Ekleyen Ekleme Tarihi Ağustos 24, 2015. Eklenen KategorilerGündem Yazıları, MAKALELER Helal kazanç, dinimizin ortaya koyduğu ölçüler içinde elde edilen kazançtır. Kur’an ve sünnette, bir müminin hangi alanlarda ve ne tür yollarla helal kazanç elde edeceği üzerinde değişik vesilelerle durulmuş ve harama giden yollar net bir şekilde yasaklanmıştır. Bu çerçevede, helal malların, karşılıklı rıza ile alım satımı helal; haram malların satımı, faiz, kumar/kumara benzeyen şans oyunları, aldatma, spekülasyon, pazarı kızıştırarak fiyatları yükseltme, halkın ihtiyaç duyduğu malları depolama, kusurlu malların kusurunu söylemeden satma ve benzeri muameleler de haram kılınmıştır. Allah Teâla celle celâluhû, inananlara helal kazanç yollarını araştırmalarını ve kazançlarını bu yollardan elde etmelerini emretmiştir.Maide Sûresi, 5/88 Bu sebeple bir mü’minin, kendisinin ve ailesinin nafakasını meşru yollardan sağlaması ve kimseye el açmadan hayatını idame ettirmesi onun üzerine bir farzdır. Bu farzı yerine getirirken gösterdiği gayretlerin, ibadet ölçüsünde erdemli bir davranış olarak kabul edileceği, bu yolda çekilen sıkıntıların ise onun Allah katındaki derecesinin artmasına vesile olacağı bildirilmiştir.Bir rivayette Allah Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur “Vallahi, sizden birinizin bir bağ odun toplayıp da sırtında taşıması başkasına dilenmesinden –yüz suyu döküp dilendiği kimse ona verse de vermese de– daha hayırlıdır.” Buhârî, Zekât 50, 53; Müslim, Zekât 106 Çalışmak, helal yoldan nafaka temin etmek bir ibadettir. Ancak bu, diğer farzların terk edilmemesi durumunda geçerlidir. Bu sebeple çalışmak, sair ibadetlere mani olmamalı, çalışma vakitleri ve şartları, ibadetleri yerine getirecek şekilde ayarlanmalıdır. Şu hususu da ifade etmek gerekir ki, ibadetleri terk ettirecek derecede aşırı çalışmak ve adeta bir işkolik haline gelmek ne kadar mahzurlu ise, çalışmayıp tembel tembel oturmak ve böylece başkalarına el açar duruma düşmek de en az o kadar mahzurludur. Bu yüzdendir ki, Allah Resûlü tembellikten ve bu tembelliğin sebep olacağı borç altında ezilmekten sabah akşam Allah’a sığınmıştır.Buhârî, Daavât 36; Tirmizî, Daavât 75 Öyleyse bir Müslüman, hem dünyasını hem de ahiretini kazanacak şekilde dengeli hareket etmelidir.Ebû Hâmid el-Gazzâlî, İhyâu ulûmi’d-Dîn, 2/60 Ayrıca helâl kazanç için ter dökerken Allah’a tevekkülü bırakmak, dünyalık için hırs göstermek, bir Müslümanın özelliği değildir. Aksine, inanmış bir insan, maişetini kazanmak için makul ve meşru ölçüde elinden gelen gayreti göstermeli, sebeplere riayeti bir vazife bilmeli, kendisine düşeni yaptıktan sonra da neticeyi Allah’a bırakmalıdır. Allah, böyle hareket eden mütevekkil kullarını aç ve açıkta bırakmayacak, başkasına muhtaç etmeyecektir. Helâl Kazancın Önemi Kazancın helâl olmasıyla alakalı Kur’an’da pek çok ayet vardır. Burada bunlardan sadece iki tanesini zikretmekle iktifa edelim يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا “Siz ey peygamberler! Helâl ve hoş şeylerden yiyip için, makbul ve güzel işler işleyin!”Mü’minun Sûresi, 23/51 يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin!”Bakara Sûresi, 2/168 Allah Resûlü de sallallâhu aleyhi ve sellem helâl kazancın önemine dikkat çekmiş ve ümmetine bu konuda ciddi ikazlarda bulunmuştur. Bir rivayette O sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur طَلَبُ الْحَلَالِ فَرِيضَةٌ بَعْدَ الْفَرِيضَةِ “Helal rızık talebinde bulunmak farzlar üstü bir farzdır.”Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, 10/74 9993 Bir diğer rivayet ise şu şekildedir طَلَبُ الْحَلَال وَاجِبٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ “Helâl rızkın peşinde koşmak, onu araştırmak her Müslüman üzerine bir görevdir.” Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, 8/272 8610 Başka bir rivayette de Allah Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şu önemli uyarıyı yapmıştır الْعِبَادَةُ عَشَرَةُ أَجْزَاءٍ تِسْعَةٌ مِنْهَا فِي طَلَبِ الْحَلَالِ “İbadet on parçadan müteşekkildir; bu on parçanın dokuzu helal rızkın aranmasındadır.”Muhammed b. Âsım es-Sekafî, Cüz, 1/143 55 Selef-i sâlihin de kazancın helâl olmasına çok önem vermiştir. Onlardan biri olan Süfyân-ı Sevrî hazretleri, “Kişinin dindarlığı kazancının helâlliği nispetindedir.” diyerek helâl kazançla dinî yaşantı arasında bir bağ kurarken, Sehl b. Abdullah et-Tüsterî de “Haram yiyenin azaları isyan eder. Helâl yiyenin azaları ise kendisine itaat eder ve hayırlı işler yapmaya muvaffak olur.”Fatin Günay, Helâl Kazanç, s. 29 şeklindeki sözleriyle helal kazançla salih amel arasındaki sıkı ilişkiye dikkat çekmiştir. Başka bir hadis-i şerifte ise bir kimsenin helâl kazanç yolunda göstermiş olduğu çaba cihat olarak kabul edilmiş ve böyle bir çabanın kişinin günahlarına keffâret olacağı ifade edilmiştir. Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur إِنَّ مِنَ الذُّنُوبِ ذُنُوبًا لَا يُكَفِّرُهَا الصَّلَاةُ وَلَا الصِّيَامُ وَلَا الْحَجُّ وَلَا الْعُمْرَةُ “Öyle günahlar vardır ki, onlara namaz, oruç, hac ve umre dahi keffâret olamaz.” Ashab-ı kiramın, “Ey Allah’ın Resûlü! O günahlara kefaret olacak nedir?” diye sormaları üzerine ise O sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle cevap vermiştir اَلْهُمُومُ فِي طَلَبِ الْمَعِيشَةِ “Maişet talebi için çekilen sıkıntı ve kederler.”Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, 1/38 Bu hadiste geçen اَلْهُمُومُ kelimesinin sadece insanın geçim derdi için çekmiş olduğu sıkıntılara hasredilmemesi gerekir. Bir kimsenin kazancını sağlarken harama düşmemek için kılı kırk yararcasına hareket etmesi ve bu uğurda yaşadığı sıkıntılar da bu kelimenin kapsamına girer.M. Fethullah Gülen, Cemre Beklentisi, s. 251 Helâl Kazanç Yolları Mal kazanma isteği, insanın fıtratında dercedilmiş tabiî bir istektir. Önemli olan kazanma duygusunun helâl kabul edilen meşru yollarla yapılmasıdır. Bir mü’min, Allah’ın mubah kıldığı kazancını helâl yollardan elde etmek için elinden gelen gayreti göstermeli, bu hususta kılı kırk yararcasına hassas hareket etmelidir. Genel bir kural olarak mülk Allah’ındır. Biz, O’nun celle celâluhu müsaade ettiği şeyler üzerinde ve yine O’nun gösterdiği yollarla mülk sahibi olma hakkına sahibiz. İslâm’da genel bir prensip olarak herkesin ortak kabul edildiği üç şey vardır. Bunlar; su, ateş ve ottur.Ebû Dâvud, Büyû’ 60 Bir kimse umumun malı olan su, ateş ve otu kendisine mülk edinemez. Bunların dışında dinimize göre herkes mülk edinme hakkına sahiptir. Bir Müslüman için para kazandıran her yol meşru ve mubah değildir.M. Fethullah Gülen, Enginliğiyle Bizim Dünyamız, s. 313 Onun, kazancını sağlayabileceği başlıca meşru yollar şunlardır Avlanma, madenler ve yer altı kaynakları, ticaret, el sanatları, işçilik, miras, hibe ve vasiyet. Kişi, içine haram karıştırmamak kaydıyla bu sayılan yollarla mülk edinebilir. Şimdi bu helal kazanç yollarını başlıklar halinde kısaca arz edelim. a- Avlanma Avlanma, yabânî olup insandan kaçan ve mutad yollarla elde edilemeyen havyanı yakalamaktır. Ayrıca avlanma, eti yenmeyen hayvanların eti dışında başka parçalarından istifade etmek için de yapılan bir uygulamadır. İnsanoğlu, ilk zamanlardan itibaren hayvanların et, deri, kıl gibi parçalarından istifade etmek için onları avlamıştır. İslâm dini, avlanmayı genel olarak mubah kılmıştır.Mâide Sûresi, 5/94 Buna göre eti yenebilen hayvanların eti için, eti yenmeyen hayvanların ise deri, kıl gibi parçalarından faydalanmak için avlanılması caizdir. Zira Allah celle celâlühû mahlûkatı insanın istifadesi için yarattığını bildirmiştir.Bakara Sûresi, 2/29 Avlanmada kazancın helâl olması için dikkat edilmesi gereken bazı şartlar bulunmaktadır. Avlanma zamanına dikkat etme, hayvanlara eziyet etmeme türünden olan bu şartları burada zikretmek konuyu uzatacağından bu hususu fıkıh kitaplarına havale ediyoruz. b- Madenler ve Yer Altı Kaynakları Yer altında bulunan ve topraktan ayrı olarak ekonomik bir değer ifade eden maddelere maden denir. Bunlar katı ve sıvı olmak üzere ikiye ayrılmıştır.Hamza Aktan, Maden mad., DİA, 27/306-307Hanefî mezhebine göre öşür veya haraç arazisinde bulunan altın, gümüş, demir gibi madenlerin beşte biri devletin, geriye kalanı ise bunları bulup çıkaranındır. İmam Ebû Hanife’ye göre evinde maden bulan kimsenin herhangi bir şey vermesi gerekmezken, İmameyn’e göre bu kimsenin bulduğu madenden beşte bir oranda vergi vermesi gerekir. Petrol ve zift gibi sıvı olan madenlerde ise herhangi bir vergiye gerek olmaksızın, bunların bulan kişiye ait olduğu görüşü kabul edilmiştir.el-Mevsûatü’l-Fıkhiyyetü’l-Kuveytiyye,38/194 Bununla birlikte bazı âlimler, yeraltından çıkarılan sıvı madenlerin günümüzdeki önem ve kıymetini göz önünde bulundurarak, yeraltından çıkarılan bütün madenlerden zekât verilmesi gerektiğini söyleyen Hanbeli mezhebinin görüşüyle amel edilmesinin daha isabetli olacağını söylemişlerdir. Allah Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, اُطْلُبُوا الرِّزْقَ فِي خَبَايَا الْأَرْضِ “Rızkı, yerin derinliklerinde arayın.”Ebû Ya’lâ, Müsned, 7/347 4384 buyurarak bizlere Allah’ın yerin derinliklerinde yaratmış olduğu rızıklara ulaşmamızı ve bu uğurda elden gelen gayreti göstermemizi tavsiye etmiştir. Yer altında bulunan altın, gümüş, fosfat, uranyum gibi madenlerin, petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklarının dünya ekonomisindeki önemi düşünülecek olursa müslümanların yer altı kaynaklarına ulaşmak için ellerinden gelen çabayı göstererek bu zenginlikleri elde etmeleri bir hedef olarak gösterilmiştir. Müslümanlar, dünya üzerinde bulunan çeşitli yer altı kaynaklarına ulaşarak Allah’ın bahşetmiş olduğu bu nimeti elde etmeye ve bu nimeti onun rızası istikametinde kullanmaya çalışmalıdırlar. Diğer taraftan Müslümanlar, öncelikle yaşamış oldukları topraklarda bulunan maden ve yer altı kaynaklarına sahip çıkmalı, başka devletlerin ve milletlerin kendi kaynaklarını kullanıp onları sömürmelerine, kendi üzerlerinden zengin olmalarına müsaade etmemeli, çeşitli madenleri ve enerji kaynaklarını işletmek için gerekli olan projeleri geliştirmeye öncelik vermelidirler. Bugün itibariyle Müslüman devletlerin elinde bulundurdukları özellikle petrol gibi değerli yer altı kaynaklarını israf etmeleri yahut da onu çıkaracak donanıma sahip olmamaları maalesef üzüntü vericidir. c- Ticaret Kazanma yollarından en önemlisi ticarettir. Ticaretin esası ise alış-verişe, girişimciliğe ve sermaye kullanımına dayanır. Kur’ân-ı Hakîm’de yer alan şu ayet-i kerimede, ticaretin meşru kazanç yollarından birisi olduğunu göstermektedir يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyiniz. Ancak, karşılıklı rızaya dayanan ticaret bunun dışındadır.”Nisa Sûresi, 4/29 Ticaret, hadis-i şeriflerde teşvik edilmiştir. Bir hadis-i şerifte, تِسْعَةُ أعْشارِ الرِّزْقِ فِي التَّجارَةِ “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.”Münâvî, Feyzu’l-kadir, 3/244 buyrulmuş, başka bir hadis-i şerifte ise, التَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأَمِينُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ “Dürüst emin tüccar, kıyamet gününde sıddık ve şehitlerle beraber haşrolunurlar.”Dârimî, Sünen, 3/1653 2581 şeklinde, ticaretin iki önemli özelliğine dikkat çekilmiştir. Ticaretten kazanılan paranın helâl olması için alış-verişe haram karıştırmamaya hassasiyet gösterilmelidir. Ticarete haram bulaşmaması diğer bir tabirle yapılan ticaretin İslâm’a uygun olması ise, tüccarın yeterli bilgiye sahip olmasına bağlıdır. Alışveriş ahkâmını bilmeyen ve bilmeye de çalışmayan bir Müslüman tüccar, ticaretinde yanlış yapmaktan kurtulamaz ve bununla büyük bir vebale girer.İbrahim Canan, Peygamber Efendimiz’in Sünnetine Göre Ticaret Esasları, Yeni Ümit, S. 60, 2003, s. 25 Ticaretin meşru olması adına dikkat edilmesi gereken diğer bir konu da, doğruluk ve dürüstlüktür. Allah Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem pazarı teftiş ettiğinde malının ayıbını örten bir tüccarı ikaz ederek şöyle buyurmuştur مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Bizi aldatan, bizden değildir.”Müslim, İman 164 Allah Resûlü’nün sallallâhu aleyhi ve sellem ticaret konularında yapmış olduğu ikazlara göz attığımızda bunların daha çok aldatma ve suiistimallere yönelik olduğu görülür.Tirmizî, Büyû 13; Nesâî, Büyû18 Buna göre ticaret yapan müslümanların, ticaretlerinde dürüst ve emin olmaları, karşısındaki kişinin bilgisizliğinden istifade edip ona fahiş fiyatla mal satmamaları, malın ayıbını saklamamaları gerekir. d- El Sanatları Dinimizin meşru saydığı ve Allah’ın hoşnut olduğu kazanç yollarından bir diğeri, el sanatlarıdır. Hadis-i şerifte, إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُؤْمِنَ الْمُحْتَرِفَ “Allah meslek sahibi mü’mini sever.”Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, 8/380 8934 buyrulmuştur. Nitekim bazı peygamberlerin meslek sahibi olduklarını biliyoruz. Mesela İdris aleyhisselâm terzilik yapmış, Dâvud aleyhisselâm ise demircilik işiyle uğraşmıştır. Daha pek çok peygamber hep elinin emeğiyle geçinmiş ve istiğna ruhuyla hayatlarını idame ettirmişlerdir. Bir kimsenin el emeği ile yapmış olduğu bütün sanat dalları, dinin koymuş olduğu ölçülere uygun olmak kaydıyla helâl kazanç sayılır. Mesela dövme işiyle uğraşan bir kimse, kazancını el emeği ile kazansa da bu kimsenin kazancının helâl olduğunu söyleyemeyiz. Zira dövme yapmak ve yaptırmak, caiz değildir. Ancak demircilik, çiftçilik, marangozluk gibi kendi içerisinde gayrimeşru bir husus barındırmayan meslekler helâl kabul edilmiştir. e- İşçilik Dinimizde bir kimsenin alın teriyle çalışarak elde ettiği kazanç, en hayırlı kazanç olarak kabul edilmiştir. Allah Resûlü’nün sallallâhu aleyhi ve sellem şu beyanları bunu açıkça teyit etmektedir خَيْرُ الْكَسْبِ كَسْبُ يَدِ الْعَامِلِ إِذَا نَصَحَ “En hayırlı kazanç, yaptığı işi en güzel şekilde yapıp şüpheli şeylerden kaçınmak kaydıyla işçinin kendi eliyle kazandığıdır.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, 14/136 8412; el-Münâvî, et-Teysîr şerhu camii’s-sağîr, 1/527 Nebiyy-i Ekrem’e aleyhissalâtu vesselam hangi kazancın daha temiz olduğu sorulduğunda O, şöyle cevap vermiştir عَمَلُ الرَّجُلِ بِيَدِهِ وَكُلُّ بَيْعٍ مَبْرُورٍ “Bir adamın eliyle kazandığı ve içine haram karışmamış her alışveriş.”İbn Ebî Şeybe, Musannef, 4/554 23083 Bir gün Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselam Sa’d b. Muaz radiyallâhu anh ile karşılaşıp onunla musâfaha yapmış ve Hazreti Sa’d’ın ellerinin nasırlı olduğunu görünce ona bunun sebebini sormuş, Hazreti Sa’d, “Ailemin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaktan böyle oldu!” deyince, Allah Resûlü onun elini tutup göstererek, “İşte Allah’ın sevdiği eller!..” buyurmuştur. Bir mü’min, helâl lokma kazanmak için gerekirse işçilik yapmalı ve bu uğurda en ağır işlerde bile çalışmayı göze alabilmelidir. Zira bir kimsenin maişetini kazanma uğruna göstermiş olduğu çabanın, farzları yerine getirip haramlardan uzak durması şartıyla o kimsenin günahlarına keffaret olacağı bildirilmiştir.Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, 1/38 f- Miras Ölen bir kimsenin malından kendi payına düşeni alması, bir müslüman için helâl kabul edilmiştir. Ancak miras dağıtımına geçmeden önce, ölen bir kimsenin malından, teçhiz ve tekfin masrafları karşılanır, varsa borçları ödenir ve yine eğer vasiyet etmişse malının üçte birlik kısmından vasiyeti yerine getirilir. Bu vazifeler yerine getirildikten sonra ölenin malından geriye kalan miktar, pay sahiplerine hakları kadar dağıtılır. Mirasta hakkı olanlar dinimizde, ashab-ı ferâiz, asabe ve zevi’l-erhâm olarak isimlendirilmiştir. Bunlardan ilk olarak mirastan pay alanlar ashab-ı feraizdir. Yani hisseleri Kur’an ve sünnet tarafından belirlenmiş olanlardır. Bunlardan sonra geriye kalan kısmı asabe denilen, ölenin erkek yakınları alır. Bu yakınlar yoksa, mirası zevi’l-erham denilen akraba paylaşır. g- Vasiyet Vasiyet, bir kimsenin malını ölümünden sonrası için bir kişiye veya hayır kurumuna bağışlayarak malını onun mülkiyetine geçirmesine denir. Ancak bu konuda bazı sınırlamalar söz konusudur. Buna göre bir kimse, kendi malının ancak üçte birini vasiyet edebilir.Buhârî, Vesâyâ 2 Ayrıca mirastan pay alanlara yapılan vasiyet geçerli değildir.Ebû Dâvud, Vesâyâ 6 Vasiyet yoluyla, öldükten sonra hayırla zikredilme, mirastan pay alamayan ihtiyaç sahibi fakir akrabaları gözetme, toplum faydasına yönelik hizmetlere katkı sağlama gibi amaçlar gözetilir.Abdüsselam Arı, Vasiyet mad., DİA, 42/553 h- Hîbe Hîbe de helal kazanç yollarından biridir. Bu, bir kimsenin herhangi bir karşılık beklemeden, sırf Allah rızası için malını, sevdiği bir insana hediye etmesidir. Kendisine bir mal hediye edilen kişi, bu mal üzerinde istediği tasarrufta bulunma yetkisine sahip olur. EtiketlerMeşru/Helal Kazanç Yolları
İslam’ın ticarî hayatla ilgili getirdiği ilkeler, esasen hukukî alanda koyduğu kuralların bir parçasını teşkil eder ve hepsi birden fıkhın muamelat ahkâmını oluşturur. Peki, İslam’da ticari hayat nasıldı? İslam’da helal kazancın önemi nedir? Diyanet’in İlmihal-2 “İman ve İbadetler” kitabında yer alan bilgilere göre, İslam’da ticaret ve helal kazanç hakkında merak edilenleri derledik. İSLAM'DA TİCARET VE HELAL KAZANÇ İslam dini tabii ve fıtrî bir din olduğundan bu dinde, insanların imkân ve kabiliyetlerine göre çalışıp kazanmaları, gerekli iş birliğini ve iş bölümünü sağlamaları ve ihtiyaçları doğrultusunda harcama yapmaları tabii karşılanmış, ancak bu konuda bazı temel ölçü ve ilkeler getirilerek iş ve ticaret hayatının düzen ve güven içinde, haksızlık ve suistimalden uzak olarak işlemesine yardımcı olmak istenmiştir. İslam'ın ticarî hayatla ilgili getirdiği ilkeler, esasen hukukî alanda koyduğu kuralların bir parçasını teşkil eder ve hepsi birden fıkhın muâmelât ahkâmını oluşturur. Bunun için de klasik kaynaklarda böyle bir ayırıma rastlanmaz. Bununla birlikte günümüzde ticarî hayat, ayrı yasal düzenlemelere konu olan, farklı örf ve âdetlerin cereyan ettiği önemli bir alan olduğundan burada ayrıca ele alınması tercih edilmiştir. Bu itibarla burada, daha önce sözü edilen ilke ve amaçlar ve hukukî hayatta geçerli prensiplere ilâve olarak ticarî hayata ilişkin dinî hükümlere ve İslâm kültür ve geleneğine temas edilecek, bu çerçevede gündeme gelebilecek çeşitli güncel meselelere ve kazanç yollarına açıklama getirilmeye çalışılacaktır. İSLAM'DA HELAL KAZANÇ İslâm'da kazanma, mal mülk edinme tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmesi maksadıyla meşrû yoldan çalışıp kazanması ibadet ve cihad ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak nitelendirilmiştir. İslâm'da çalışıp kazanma bu şekilde teşvik edilmekle birlikte, kazanç yolları ayrı ayrı sayılarak aralarında üstünlük ve öncelik sıralaması yapılmayıp konu tamamen kişilerin ve toplumların şart ve imkânlarına, ihtiyaç ve kabiliyetlerine bırakılarak kendi tabii seyri içinde şekillenmesi istenmiştir. Fakat İslâm, kazanç yolları, mal ve mülk edinme konusunda önemli bir ilke olan meşruiyet prensibini esas alarak hırsızlık, gasp, faiz, zina, kumar, rüşvet gibi kazanç yollarını dinî, ahlâkî ve hukukî planda yasaklamış, bu yollarla elde edilen kazanca ve mala da hiçbir değer atfetmemiştir. İslam'da aslî ve tabii kazanç yolu emektir. Dünya nüfusunun az, tabii servet ve imkânların hayli zengin olduğu dönemlerde kimsesiz ve işlenmemiş araziyi işleyerek mülkiyete katma, sahipsiz odun ve otları mülk edinme, avlanma gibi usuller de netice itibariyle emek yoluyla kazanç kapsamında görülmüş ve teşvik edilmiş, daha sonraları da bu yolların işletilmesi belli kurallara bağlanmıştır. Miras, vasiyet, nafaka, zekât, hibe gibi ârızî ve istisnaî yollarla kazanılan mallar da başlangıcı itibariyle emeğe dayalı kazançlardır. Hz. Peygamber bir hadiste, "Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yemiş değildir" Buhârî, "Büyû'", 15; "Enbiyâ", 37 buyurmuş, kendisine en temiz kazancın ne olduğu sorulduğunda da, "Kişinin kendi elinin emeği, bir de dürüst ticaretin kazancı" Müsned, IV, 141 cevabını vermiştir. Yine bir defasında Resûlullah, Tebük dönüşünde Sa'd b. Muâz ile karşılaşıp tokalaşmış, ellerinin nasırlaşmış olduğunu görünce bunun sebebini sormuş, o da "Çoluk çocuğumun nafakasını temin için hurma bahçemde çalışıyorum" cevabını verince Hz. Peygamber, Sa'd b. Muâz'ın elini öpmüş ve "İşte bu eller Allah'ın sevdiği ellerdir" buyurmuştur. Serahsî, Mebsut, c. 30, s. 245 Bu hadislerde övgüyle sözü edilen çalışmayı, sadece tarlada, bağ ve bahçede bedenen çalışma şeklinde değil, gerek beden gerekse zihin gücüne dayalı olarak sarfedilen her türlü emek ve çalışma şeklinde anlamak gerekir. Kur'an'da, "Erkekler için de çalışıp elde ettiklerinden bir pay vardır, kadınlar için de çalışıp elde ettiklerinden bir pay vardır" en-Nisâ 4/32 denilerek hem emeğin önemi vurgulanmakta hem de sermayenin kâr payına işaret edilmektedir. Ziraat, zenaat ve bir mesleğin icrası doğrudan emeğe dayalı kazanç yollarıdır. Ticaret, kabzımallık, simsarlık, komisyonculuk, ortaklık, iş ve kira akdi gibi mal ve menfaat mübâdelesi aracılığı ve devren iktisap usulleri de dolaylı olarak emeğe dayalı kazanç yollarıdır. Her iki yol da kural olarak tasvip edilmiştir ve meşruiyet dairesinde kalındığı sürece değerlidir. İslâm bu konularda helâl ve meşrû olan şekil ve usulleri ayrı ayrı belirtmek yerine, sadece yasak ve gayri meşrû olan usul ve davranışlara işaret ederek iş, ticaret ve kazanç hayatının kendi tabii seyrinde gelişimine fırsat tanımıştır. İş ve ticaret hayatıyla ilgili karşılıklı rızâ ve gönül hoşnutluğunu temel ilke olarak koymuş, akidlere ve verilen söze bağlılığı emretmiş, aldatma, yalan beyanda bulunma, zorlama, karaborsacılık, karşı tarafın sıkıntıda olmasından yararlanma, belirsizlik ve risk sömürüsü yoluyla kazancı yasaklamıştır. Sermayenin riske katılmaksızın emeksiz kazancı demek olan faiz, haksız kazanç temin etmenin başlıca yolları olan hırsızlık, gasp, rüşvet, ölçü ve tartıda hile, kumar haram kılınmış, zina gibi doğrudan haram işleyerek veya içki satımı gibi haramın işlenmesine yardımcı olunarak gelir elde edilmesi yasaklanmış, bu yollardan elde edilen gelir de değersiz ve hukuken korumasız mal kabul edilmiştir. Hatta, yukarıda temas edildiği gibi, şehire dışarıdan mal getiren kimselerin bilgisizliğinden yararlanarak ellerinden malı ucuza alma, elde edilmesi kesin olmayan mahsul ve meyveyi önceden satma, el altında bulunmayan veya teslimi zayıf bir ihtimal olan malı satma, bir başkasının pazarlığı devam ederken fiyat verme, müşteri kızıştırma gibi bir taraf için risk ve aldanma unsuru taşıyan ticaret de, karşılıklı r ızâ bulunsa bile, câiz görülmemiştir. Kişinin bireysel ve ahlâkî yetişkinliği, kul hakkını ihlâlden sakınma duyarlılığı, kendine ve yaratanına karşı sorumluluk duygusuna sahip olması da yine müslüman toplumlarda ticarî hayat için sağlam bir zemin oluşturur. Bu tür yasaklama ve kısıtlamalara uyularak elde edilen kazanç, İslâm nazarında, Hz. Peygamber'in Veda hutbesinde ifade ettiği gibi, kutsal aylar, kutsal yerler, Müslümanların canları ve ırzları kadar dokunulmazdır ve saygıdeğerdir İbn Mâce, "İkame", 78. Başlangıçtaki oluşum itibariyle emeğe dayanmakla birlikte ilgili birey açısından emek unsuru bulunmayan nafaka, miras, zekât ve sadaka, hibe, vasiyet, ödül, ganimet, iktâ, diyet, mehir, muhâlea bedeli ve buluntu mal gibi hukukî işlemlerin ve kazanç usullerinin meşrû kılınışının da yarar ve hikmetleri açık olup, bu hükümlerin teşrî' kılınışı, öz olarak, yakınlar arası bağı ve dayanışmayı koruma, toplumda sosyal adaleti sağlama, kişilerin ihtiyacının giderilmesi veya haklarının karşılanması gibi çeşitli amaçlar taşımaktadır. İslam dininin iki aslî kaynağı olan Kur'an ve Sünnet'te ticarî hayatla ve kazanç yollarıyla ilgili olarak temas veya işaret edilen yasaklama ve sınırlamalar, örnek olay ve kavramlar itibariyle belli bir sınırlılık taşısa bile, gözetmek istediği yarar ve ilke, sakındırmak istediği zarar ve haksızlık açısından her devir ve dönemin ticarî hayatını düzenlemeye imkân verir ölçüde geniş ve kapsamlıdır. Böyle olunca Müslümanların çalışma ve ticaret hayatında, klasik fıkıh literatüründe kaydedilen olay ve örneklendirmeleri ölçü alıp kendilerini sadece onlarla bağımlı hissetmeleri yerine, dinin insan ilişkileri ve ticarî hayatla ilgili olarak koyduğu açıklık, dürüstlük, güven, doğru sözlülük, sözünde durma, şart ve akidlere bağlı kalma, zayıflık, bilgisizlik ve sıkıntıda olmayı suistimal etmeme gibi genel ilkelerine bağlı kalmaları gerekir. Kanunların, polisin ve hukukî müeyyidelerin nüfuz alanının çok sınırlı olduğu ve ticarî hayatın genelde ikili ilişkiler şeklinde kapalı devrede seyrettiği günümüzde ancak bu ilkelerin korunup gözetilmesi halinde helâl ve meşrû kazanç elde etmek mümkün olur. İslâm bilginleri hem dinî bilgileri hem de hayat tecrübelerinden hareketle, haram lokma ile beslenen vücudun ibadet ve faaliyetlerinin faydasız ve verimsiz, gayri meşrû yollarla oluşturulan sermayenin kazanç ve kârının bereketsiz olacağını, gayri meşrû kazancın kişiye dünyada huzursuz ve mutsuz bir hayat, âhirette de sıkıntılı bir hesaptan öte bir şey getirmeyeceğini ifade ederler.
Helal kazanç ve helal yaşam İslam'ın şiarlarıdır. Allah'a kul olabilmek, ibadetleri hakkıyla yerine getirmek ve mutlu bir hayat yaşayabilmek için, kazancın mutlaka helal olması gerekir. Bu yüzden şuurlu bir Müslüman helal kazanan, helal yiyen, helal giyinen ve helal yaşayan kimsedir. Peki, hadisler helal kazanç hakkında ne buyurur? Giriş Tarihi 0841 Güncelleme Tarihi 0856 1 23 İSLAM'A GÖRE HELAL KAZANÇ İslâm'da kazanma, mal mülk edinme tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmesi maksadıyla meşrû yoldan çalışıp kazanması ibadet ve cihad ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak nitelendirilmiştir. İslâm'da çalışıp kazanma bu şekilde teşvik edilmekle birlikte, kazanç yolları ayrı ayrı sayılarak aralarında üstünlük ve öncelik sıralaması yapılmayıp konu tamamen kişilerin ve toplumların şart ve imkânlarına, ihtiyaç ve kabiliyetlerine bırakılarak kendi tabii seyri içinde şekillenmesi istenmiştir 2 23 Fakat İslâm, kazanç yolları, mal ve mülk edinme konusunda önemli bir ilke olan meşruiyet prensibini esas alarak hırsızlık, gasp, faiz, zina, kumar, rüşvet gibi kazanç yollarını dinî, ahlâkî ve hukukî planda yasaklamış, bu yollarla elde edilen kazanca ve mala da hiçbir değer atfetmemiştir. 3 23 İSLAM'DA ASLİ VE TABİİ KAZANÇ YOLU EMEKTİR İslam'da aslî ve tabii kazanç yolu emektir. Dünya nüfusunun az, tabii servet ve imkânların hayli zengin olduğu dönemlerde kimsesiz ve işlenmemiş araziyi işleyerek mülkiyete katma, sahipsiz odun ve otları mülk edinme, avlanma gibi usuller de netice itibariyle emek yoluyla kazanç kapsamında görülmüş ve teşvik edilmiş, daha sonraları da bu yolların işletilmesi belli kurallara bağlanmıştır. 4 23 "Mümin, alın teriyle ölür." Tirmizî, Cenâiz, 10 5 23 "Bir malı satın almak istediğin zaman, sana istediğin mal verilse de verilmese de almak istediğin fiyatı söyle. Bir malı satmak istediğinde, versen de vermesen de gerçek satmak istediğin fiyatı söyle." İbn Mâce, Ticâret, 29
Helal ve haram kazancın insan üzerindeki etkileri nelerdir? Allah dostları helal ve haram kazançlar hakkında ne buyuruyorlar? Haram ve helal kazancın tohumları...Bir ağaç yeşerdiğinde dalları yukarı doğru boy verir. Meyve verdiğinde ise, ağırlaşan dallar toprağa doğru sarkar. Bu dünyadaki hiç kimse Habib-i Edîb-i Kibriyası olan Efendimiz aleyhissalâtüvesselâm kadar çok meyve vermemiştir. Bu yüzden O’nun tevazuu en derinlere kadar inmiştir. Bizler O’nun asil karakterinin, üstün vasıflarına vâris olduğumuzda, omuzlarımıza yüklenen ilâhî mesuliyetlerin ağırlığını da fark ederiz. O Sultanın sav varislerinden Hz. Mevlânâ bir rubaisinde “Ben O’nun yolunun toprağıyım, O’nun ayağının tozuyum…” demiştir. Onun yolunda toz olmak, yegâne gayedir. Toz olmak “Canım sana feda Ya Rasûlullah”ın tohumunu taşır. Yine Hz. Mevlânâ şöyle buyurmaktadır; “Gözlerindeki karanlık yüzünden hiçin bir şey olduğunu ediyorsun. Gözlerinancak Padişah’ın eşiğinin tozuyla nurlanıp şifaya kavuşabilir.” Tozun aşkı, aşkın sırrını taşıyor. Bizi Yaradan’a yakınlaştıran şey Fahr-i Kainat Efendimiz Hz. Muhammedsav’in hükümlerinin karşısında aklı feda etmek ve O’nun ayağının tozu olmaktır. Tozun şiddetli aşkıyla varılan secdede sevgilinin misk kokusu hissedilir. Kalp secde sırasında tozun aşkıyla karşılaşınca, yaratılışın yegâne sebebi olan Allah’ın Habîbi’ne sav olan aşkının sırrına şahit oluyor; “Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım.” Abdülkâdir Geylânî Hazretleri, bize tevâzu ve mahviyetinin sıfatını latîf bir örnekle tasvir buyuruyor, “Acil ihtiyaç alnını, ikrar edilmiş çaresizlik toprağına dayamazsan ve hüzün gözyaşları göz bulutlarından sağanak halinde yağmazsa, zevk nebatların hayat bahçesinde yeşillenmez. İnsanlık bahçeleri maksadına hizmet için verimli bir halde yeşillenmez. Sabır dalları rıza yaprakları veyahut yakîn dostluğun hoş rayihalarını vermez, ne de seni ünse taşırlar.” MUHABBET TOHUMU Bu dünya, ahiretin meyvelerini dermenin yeridir. Ebediyet meyvesi ve ilâhî ahenk bu dünya sahnesinde kazanılır, günlük hayatımızdaki mücadelelerimizle elde edilir. Muhiddin İbnü’l-Arabî şöyle buyuruyor; “İnsanın bâtını doğası ilim biçiminde yeniden diriltilirken, bedenler ise işledikleri amellerin biçiminde yeniden diriltilir.” Yine “Haşır gününde insanoğlu Cenab-ı Hakk’ın Cemâlini, burada onun hakkında elde ettiği Marifetullah’ın derecesine göre görebilecektir.” buyrulmuştur. Dünyadaki varlığımızın sebebi ahiret hayatını kazanmaktır. Bu cenneti kazanmak anlamına geliyor. Mümin için en yüce kazanç yeryüzünde ahiret tohumları dikmektir; yani, yalnız ahirete inanmak değil, ahiret için çalışmak gerekir. Aleyhissalâtüvesselâm Efendimiz, bir hadis-i-şeriflerinde “Dünya ahiretin ekinliğidir.” buyurmuştur. İnsan dünya hayatında ahireti kazanmak için beden bineğini kullanır. O halde bedeni oluşturan rızıkların temiz ve helal kazanç ile elde edilmiş olması onun ahireti kazanma yolculuğundaki olmazsa olmaz şartıdır. İnsan ahiret meyveleri bu dünyadaki yaptığı iyilikler vesilesiyle alacaktır. Muzaffer Ozak Efendi insanda muhabbet tohumunun filizlenişini ve meyve vermesini şöyle beyân buyuruyor “Bir kimse sünnet-i Resûl’e iktidâ ederek, Cenâb-ı Peygamber’in sünnetlerini işlemeye başlarsa, o sünnetleri işlemek, ma’nâ tarlasına, muhabbet tohumunu atmaya benzer. Sonra onu gözyaşı ile sularsa istikbalde meyva verir. Tıpkı tarlaya ekilen tohum sulandığı vakit, meyva verdiği gibi. Cenâb-ı Hakk o kimsenin kalbini hemen muhabbete çevirir. İşte onun için Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’de; “Allah onları sevdi, onlar da Allah’ı sevdiler. Allah sevginin bidâyetini işte böyle gösteriyor. Muhabbet ehli iki kısımdır; bir kısmını Allah-u Teâlâ sever, bir kısmı da riyâzatla Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetini celbeder, böylece kalbi muhabbete döner.” HELAL VE HARAM KAZANCIN TOHUMLARI Hz. Âdem yeryüzüne ilk buğday tohumunu ekendir. İlk meslek olan çiftçiliğin atasıdır. İlk çocuk sahibi olan baba, yasak ağaca yaklaşarak Allah’ın emrinin dışına çıkan ilk insandır. Yani her anlamda tohumun ne olduğunu bize öğretendir. Atamız Hz. Âdem Safiyullah cennette Rabbi’mizin emrine rağmen yaklaştığı yasak ağaç ile bir Hikmet-i İlahi açığa çıkmıştır. Âdem babamız hemen suçu kendisinde bulmuş ve “Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen, elbette büyük ziyana uğrayanlardan olacağız.”Araf-23 şeklinde istiğfar etmiştir. Yine Muzaffer Ozak Efendi bizlere bu konuyu ve ötesini şöyle beyân buyuruyorlar “...Âdem âdem olduğu için suçu üzerine aldı ve istifra etti. Sonra o menhiyattan arta kalanlardan oluşan Âdem asin belindeki meniden Kâbil oldu. Kâbil, Hâbil’i katletti çünkü menhiyattan hâsıl olan meni ile halkolunmuştur...” Hz. Âdem vesilesiyle öğreniyoruz ki; tüm yaptıklarımız daha sonra karşımıza çıkacak birer tohumdur. Haramlar, Allah’ın sevmediği şeylerin hâsıl olmasına sebebiyet verecek ve bizi Allah’ın sevgisinden uzaklaştıracak şeytani tohumlardır. Haram işlemek, menfaat peşinde koşup dünya telaşında boğulmak ve kalbimizdeki Muhabbet-i Muhammedî tohumunu kurutucu amellerdir. Helaller ise şükür ve muhabbetle yapıldığı vakit, Allah’ın sevdiği şeylerin hâsıl olmasını sağlayacak ve bize ilahi hazineyi keşfettirecek, aşk tohumunu filizlendirecektir. İhlas ve samimiyetle yaptığımız işler fıtratımızdan gelen zenginliği yansıtan bir nurdur. O nurlar; kalbi içtenlik, teslimiyet, ihlâs ve muhabbet suyuyla sular. O kalpte kulluk, hizmet, merhamet fidanları büyür. Onlardan hâsıl olan hoş kokulu meyveler, Rahman’ın zikrine dönüşüyor ve bizleri yeniden ilahi hazineye, hamil olduğumuz Nur-u Muhammedî’ye doğru çekiyor. Dünyaya, insanlığa muhabbet tohumlarını saçan velilerden Hazreti Mevlana helal kazancın mahiyeti hakkında yine her gözün göremeyeceği hakikatleri şöyle ifade ediyor “Ne kadar helal lokmalar vardır ki, tembellik, kusur ve alçaklıktan başka meyve vermez. Senin aşkını şevkini, zevk idrakini artıran ve seni öteki aleme karşı şevklendiren, peygamberlerin ve velilerin yoluna götüren lokma, helal lokmadır… Eğer bir lokmanın içinde hile ve kıskançlık görürsen, ondan cehalet ve gaflet doğarsa, o lokmanın haram olduğunu bil. İlim, hikmet, aşk ve rikkat helal lokmadan doğar. Lokma bir tohumdur, meyvesi düşüncelerdir. Lokma, bir denizdir, cevheri düşüncelerdir. Ruhta ibadet meyli ve öteki dünyaya gitme kararı helal lokmadan doğar. Yiyebildiğin kadar ye, fakat kendini dünyaya harc etme! Enbiyanın ve Evliyanın sözlerini tutmaya gayret et, yoksa, lokma seni yer! Cenab-ı Peygamber, Hazreti Ömer hakkında Ömer’in yediği gibi yiyin, çünkü o, erkekçe yer ve erkekçe amel eder!’ buyurmuştur. Eğer lokma sende cevher oluyorsa, yiyebildiğin kadar ye! Yok eğer curufa dönüşüyorsa, boğazına bir kilit as ve anahtarını sakla. Lokma her kimde celal nuru haline geliyorsa, o kimse ne isterse yesin, ona helaldir.” Kaynak Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi 2020 - Ocak, Sayı 407 İslam ve İhsan
helal kazancın önemi ile ilgili hadisler