🐻❄️ Ünlü Bir Insanın Ingilizce Hayatı
0V2hLpZ. Siz dünyanın bu belki de en garip video başlığını görüp de geldiniz ama garipsemeyin çünkü bu videonun içeriğini tarif edebilecek daha iyi bir başlık bulamadım ben. Yani bu bir clickbait bir tık tuzağı değil, onun tam tersi. Videonun sonunda anlayacaksınız. Ama ondan önce şu soruma bir cevap verin bakalım. Elon Musk’la Charlize Theron’un ortak özelliği nedir? Elon Musk’ı tanıyoruz da Charlize Theron kim diye düşünüyorsanız eğer “içine düştüğümüz bu durumu da bir düşünün bence… çünkü bayağı bir ilerleme kaydetmişiz” demektir. Her şeyden önce hemşeri bunlar. Güney Afrikalı. 3 yıl arayla birbirlerinden 50 km uzaklıktaki iki kentte doğmuşlar. Trafik yoksa 47 dakikalık bir mesafede. Çocuklukları ve gençlik yılları orada geçmiş. Sonra ikisi de oyuncu. Biri küçük rollerde sadece kendini canlandırıyor. Diğeri ise öyle böyle değil, Oscar ödüllü bir oyuncu. İkisi de model. Daha doğrusu birinin annesi model, kendisi de saç ektirmek suretiyle modelliğe giriş yapmaya çalışıyor, bir de çok güzel araba modelleri üretip yanında poz veriyor. Diğeri gerçekten de ünlü bir model. İkisi de İngilizce konuşuyor. Ama biri bunu sonradan öğrenmiş. Siz şimdi kötü aksanı ve düşük hitabet yeteneği nedeniyle kesin Elon Musk’tır İngilizce’yi sonradan öğrenen diye düşünüyor olabilirsiniz. Ama hayır, Elon Musk’ın ana dili Güney Afrika İngilizce’si. İngilizce’nin bu lehçesi Güney Afrika’da konuşulan 11 resmi dilden sadece biri. Bir başkasıysa Charlize Theron’un ana dili olan Afrikaans. Hollandaca dilinden evrilmiş bir lisan. Biliyorsunuz “hayali konuşmalar” diye üç bölümlük bir seriye başlamıştık bu yıl. İngilizce’yi konuşarak öğreten Cambly platformunun desteğiyle hazırladığım bu seride daha önce Bruce Lee ve Arnold Schwarzenegger’in başarı hikayelerini aktarmıştım. Her ikisinin de ana dili İngilizce olmamasına rağmen İngilizce konuşulan bir ülkede İngilizce iletişim kurarak çok büyük başarılara imza atmışlardı. Fakat hiç biri İngilizcesini Charlize Theron kadar ilerletemedi. 16 yaşına kadar zar zor İngilizce konuşan bu kadın nasıl kendini geliştirdi de bu kadar iyi İngilizce konuşmaya başladı? İşte 2017’de “hayali konuşmalar” adlı bu İngilizce öğrenme serisinin sezon finalinde bu konuyu anlatmak istedim. Sağ olsun Cambly de zaten konuşarak İngilizce’sini geliştirmek isteyenlere destek olduğu için bu videoya da sponsor oldu. Eğer İngilizce’nizi geliştirmek istiyorsanız hem bu videoda anlatacaklarıma kulak verin hem de Cambly platformunun sunduğu imkanlara bir göz atın. Çünkü size geleneksel sınıflarda yapılan, tüm bilgiyi önceden ezberletmek yerine; ana dili İngilizce olan hocalarla bu bilgileri kullanmanız gereken anı size yaşatıyorlar. Siz hata yaptıkça, İngilizce’niz yeterli olmadıkça, bu alanlara yönelik size düzeltmeler, takviyeler yapıyorlar. Yani önce öğrenip sonra konuşmuyor, aynı anda hem konuşup hem öğreniyorsunuz. Charlize Theron’a geri dönüp İngilizce konusunda kendimizi geliştirmek için başka neler yapabiliriz, bir de onlara bakalım. Charlize Theron ünlü bir oyuncu olmadan önce doğal olarak bol bol film izlemiş. Sadece oyunculuk için değil İngilizce’sini de geliştirmek için. Her ne kadar Güney Afrika’da yaşayan beyazların bir kısmı Elon Musk gibi İngilizce biliyor olsa da Charlize Theron 16 yaşına kadar zar zor İngilizce konuşabildiğini söylüyor. Ama Afrikaans dilini şakır şakır konuşuyor. 16 yaşında Güney Afrika’dan ayrıldıktan sonra İngilizce’sini geliştirmek için uyguladığı yöntemlerden biri İngilizce dizi ve film izlemek. Aslına bakarsanız bizim de çok yaptığımız bir şey bu. Dizileri, filmleri bol bol izliyoruz ama Türkçe altyazıyla. Benim tavsiyem İngilizce altyazıyla izlemeye çalışın. Her şeyi tam olarak anlamasanız da bu şekilde büyük bir ilerleme kaydedebilirsiniz. İngilizce altyazı okumak, İngilizce kitap okumaktan daha farklı bir deneyim. Yaşayan, sokakta konuşulan şeyleri işitip bir de altyazıdan okuyunca birden fazla duyu organınızla daha aktif bir öğrenim deneyimi yaşıyorsunuz. Fransız oyuncu Melanie Laurent de bu tekniği uygulamış. “Inglourious Basterds – Soysuzlar Çetesi” filminin oyuncu seçmeleri için CV’sini göndermiş ve tabiki CV’sinde yabancı dil seviyesi kısmına çoğumuzun yaptığı gibi “akıcı İngilizce” yazmış. Ama hiç de akıcı değilmiş İngilizcesi. Sonra yüz yüze görüşme için çağrılınca deli gibi Gossip Girl izlemeye başladım diyor. Yani bir Tarantino filmine çağrılıp böyle bir diziyle hazırlık yapmak nasıl bir mantıktır bilemiyorum ama sonuçta işe yaramış mı yaramış. Tarantino’nun yazdığı bir filmde oynadıktan sonra tüm dünyada ismi duyulmaya başlayan Meksika’lı Selma Hayek ne yapmış biliyor musunuz? Dil takası 🙂 Lisan takası diyelim çok yanlış anlıyorsunuz çok 🙂 O da İngilizce öğrenmeye dizi/film izleyerek başlamış ama Amerika’ya gelince konuşma konusunda çok yetersiz olduğunu fark etmiş. Sonuçta karşınızdaki insan altyazılı konuşmuyor. Üstelik Selma’nın disleksi problemi de varmış. 2003’te dünyanın en ünlü TV programcılarından biri olan Oprah’la katıldığı röportajda şöyle dert yanmış “Buraya geldim, İngilizce bilmiyorum, “green card”ım yok, araba kullanamıyorum ve üstüne üstlük disleksiyim.” İşte böylesine çaresiz bir haldeyken İspanyolca öğrenmek isteyen bir Amerikalı’yla anlaşmış ve düzenli olarak görüşüp konuşmuş. Konuşmanın yarısını İspanyolca yaparak karşısındakine yardım etmiş, diğer yarısında da İngilizce konuşarak kendisini geliştirmiş. Günün birinde kendinizi geliştirmek için Selma Hayek’ten ilham alacağınızı düşünür müydünüz? İşte böyle büyük düşünmek lazım. Herkesten öğrenilecek bir şey vardır. Ana dili İngilizce olup da Türkçe öğrenmek isteyen birisini bulup da dil takası yapmak pek kolay olmayabilir. Ama takas yapmadan İngilizce konuşmaya hevesli birilerini bulup onunla konuşmaya çalışabilirsiniz. Daha önce yayınladığım “Korkusuzca Konuş” videosunu hatırlayın. İspanyol oyuncu Penelope Cruz ilk başlarda senaryoları fonetik olarak çalışıp, öğrenmiş. Filmlerden duyduğu replikleri ezberlemiş. Anlamını bile bilmeden. İşitip taklit ederek. Test çekimleri yapmış. İlk Hollywood projesini bu çekimlerden biriyle almış. Hatta yönetmen Stephen Frears kendisini ziyarete gelince fark etmiş ki Penelope’nin bildiği tek İngilizce test çekiminde söylediği replikler. Bunun dışında çok az şey biliyor. Yine de rolü ona vermişler. Ama diyalogları ezberlemek bir şey, İngilizce konuşmak başka bir şey. Sette karakterler hakkında konuşmaya başladıkları zaman çok büyük sıkıntı çekmeye başlamış. Peki geri adım atmış mı? Hayır. Başlangıçta anlamını bile bilmeden söylediği kelimeleri zamanla öğrenmeye başlamış. Bu sırada çok komik hatalar da yapmış. Ama vazgeçmeden yılmadan çabalayarak Oscar ödüllü bir oyuncu seviyesine ulaşmayı başarmış. Ünlümüzü daha çok şarkıcı olarak tanıyoruz. Shakira. Kolombiyalı sanatçı için aslında fonetik seviyede bir İngilizce yeterli gibi düşünebiliriz. Ama onun bir akıl hocası var. Sezen Aksu’nun Latin versiyonu diyebileceğimiz Gloria Estefan. Şarkılarını İngilizce’ye tercüme ettirmesini tavsiye etmiş. Ama Shakira 8 yaşından beri şarkılarını kendi yazdığı için tercümenin yeterli olamayacağını düşünmüş. MTV’ye verdiği bir röportajda şöyle diyor “Fikirlerimi, duygu ve düşüncelerimi kendim ifade etmeliydim. İçinden geçtiğim tüm deneyimleri bana yabancı olan bir dilde söylemeliydim.” Bunun için önce sesleri öğrenmiş. Bir müzisyenden beklenebilecek yaklaşım. Aslına bakarsanız bir şeyleri öğrenmeye çalışmadan önce kendinizi tanımaya çalışmalısınız. Görsel bir öğrenici misiniz? Yoksa işitsel mi? Dokunsal mı? Bunu anladığınız zaman çok daha hızlı ve kolay öğrenebilirsiniz. Shakira işitsel bir öğrenici olduğunu çok küçük yaşlarda fark etmiş. İngilizce çalışırken önce sesleri öğrenmiş. Dillerin bir ritmi vardır. Bunu en çok şiirlerde görürsünüz. Divan edebiyatındaki aruz veznini hatırlayın. Kısa ve uzun hecelerden oluşan ritmler. İşte Shakira İngilizce gramer kitabı okumak yerine şair Walt Whitman’ın “Leaves of Grass” kitabını okumuş. Bir şiir kitabını. Bir şairin insanlığa ve hayata dair felsefesini okuyarak dil öğrenmek. Sembolizm, alegori, ritim. Tam da bir şarkı sözü yazarının ihtiyacı olan şeyler. Size videonun garip bir başlığı olduğunu söylemiştim ama içeriği gerçekten de kapsamıyor mu? Aktardığım 5 ünlünün hepsi de Hollywood’a gitmiş ve çok büyük başarılara imza atmış. Bazıları Oscar kazanmış. Üstelik hiç birinin ana dili İngilizce değil. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum? Size bahsettiğim bu 5 ünlünün hepsi de kadın. Bu seçimi özellikle yapmak istedim. Bu serinin önceki bölümlerinde Bruce Lee gibi Arnold Schwarzenegger gibi erkeklerin başarı hikayelerini aktarmıştım. Söz konusu kadınlar olunca zeka ya da yeteneklerinden çok güzellikleriyle başarıya ulaştıkları gibi bir önyargı var. Oysa bırakın oyunculuk yeteneklerini sadece İngilizce öğrenmek için uyguladıkları teknikler bile bizim için ilham verici. Charlize Theron ve Melanie Laurent’in İngilizce altyazılı dizi ve film izleyerek öğrenmesi, Selma Hayek’in dil takası yöntemi ya da konuşarak öğrenme yaklaşımı, Penelope Cruz’un fonetik öğrenme tekniği ve son olarak Shakira’nın şarkı ve şiirle öğrenmesi bence çok çarpıcı. Bir dakika ya diğer dördünü anladık da Shakira ne zaman Hollywood’a gitti diye düşünenler için Zootopia filmindeki ceylanı hatırlatmak isterim. Bu animasyonda söylediği İngilizce şarkının sözlerini de kendisi yazmış. Bence sadece İngilizce ya da başka bir yabancı dili öğrenmek isteyenler için değil kendini herhangi bir alanda geliştirmek isteyen herkes için dinlemeye değer. Vazgeçmeyeceğim, hayır teslim olmayacağım Sona ulaşana kadar Ve sonra yeniden başlayacağım Hayır terk etmeyeceğim Her şeyi denemek istiyorum Başaramazsam bile her şeyi denemek istiyorum
Türkçe - İngilizce Geçmiş "ünlü bir bilim adamının hayatı" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları 1 sonuç Kategori Türkçe İngilizce General 1 Genel ünlü bir bilim adamının hayatı the life of a famous scientist i. Pronunciation of ünlü bir bilim adamının hayatı Terim Seçenekleri
By Last updated January 24, 2019 Filmleri ve televizyon izlemeyi seviyorsun, değil mi? Öyleyse, sana harika haberlerim var! Dizi ve film izlemek her zaman zaman kaybı değildir. Hele ki unutulmaz filmleri ve dizileri izleyip repliklerini ezberleyenlerdensen, İngilizce film ve dizi izlemenin büyük faydasını göreceksin. Belki zaten İngilizcenin popüler kültürde nasıl kullanıldığını biliyor ve harika filmler izleyerek İngilizceni geliştiriyorsundur. İnsanları güldürmek istediğinde, İngilizce dizi ve film replikleriyle izlediğin filmlere gönderme yaparak amacına ulaşabilirsin! Doğrudan popüler bir filmden, diziden ya da programdan alıntı yaparak espri yapmaya gönderme yollu mizah İngilizcede “referantial humor” denir. Hemen hemen herkesin bildiği bir şey üzerine konuşmak ya da herkesin tanıdığı birinden alıntı yapmaktır. “Family Guy” veya “Saturday Night Live” gibi programlar bu tür mizahı oldukça fazla kullanır. Meşhur birinin sözlerinden ya da bir filmin repliklerinden alıntı yaparlar, bazen de bu alıntıların bir ya da birkaç kelimesini değiştirirler. İngilizce konuşulan ülkelerde bu gayet yaygın bir mizah türüdür—insanlar her gün göndermeler yaparlar, bazen farkında bile olmadan! Bu yazıda bu ünlü İngilizce repliklerden ve göndermelerden birkaçının anlamını ve onları nasıl kullanabileceğini öğreneceksin. Hazır mısın? Haydi, başlayalım! Download This blog post is available as a convenient and portable PDF that you can take anywhere. Click here to get a copy. Download Arkadaşlarını Güldürecek 10 Meşhur İngilizce Replik 1. “Why so serious?” – Batman The Dark Knight “Neden bu kadar ciddisin? /Bu ne ciddiyet?” – Batman Kara Şövalye Muhtemelen bunu daha önce duymuşsundur. Yeni “Batman” filmlerindeki Joker karakteri bu sözü sık sık kullanıyor. 2008 yılında “Kara Şövalye” filmi çıktıktan sonra bu replik en popüler repliklerden biri haline geldi. Özellikle de Joker’in kalın, korkutucu sesini taklit etmeye çalışmak çok eğlenceli. Sözün anlamı gayet açık ve net, bu sözü birine neden o kadar ciddi olduğunu sormak için kullanabilirsin. Bu söz genellikle herkes eğlenirken asık suratla oturan ya da kahkahalara katılmayan kişilere söylenir. En iyisi, bu sözü Batman’i seven arkadaşlarının yanındayken kullan! Örnek A “I can’t believe you guys think this show is funny… it’s so stupid.” “Bu programın komik olduğunu düşünmenize inanamıyorum… Çok aptalca bir program.” B “Aw, come on Tom, it’s hilarious! Why so serious?” “Yapma, Tom, program çok komik! Bu ne ciddiyet?” 2. “How you doin’?” – Friends “N’aber?” – Friends Bu söz, 90’lardan 2000’lerin başlarına kadar yayınlanan meşhur TV programı “Friends”de defalarca kullanıldı. Dizinin birkaç ana karakterinden biri olan Joey bir oyuncu ve kendisi tam bir çapkın. Joey çok fazla flört ediyor ve flört ederken kullandığı meşhur sözü de aslında “N’aber? / “Nasılsın?” anlamlarına gelen “How you doin’?” Buradaki repliklerin çoğunda olduğu gibi, bunda da oyuncunun sesini taklit etmeye çalış. Bu repliği arkadaşım güzel ya da yakışıklı göründüğünde şaka olarak kullan ve bunu yaparken arkadaşınla flört ediyormuş gibi görün. Örnek A “Do you like my new dress?” “Yeni elbisemi beğendin mi?” B “Yeah…how you doin’?” “Evet… N’aber?” 3. “I’ll be back” – Terminator “Geri döneceğim” – Terminatör 80’lerin bu klasik filminde Arnold Schwarzenegger, “I’ll be back” “Geri döneceğim” repliğini on yıllar boyunca meşhur etti. Bu replik serinin farklı filmlerinde kullanıldığı gibi, günümüzde de yüzlerce filmde kullanıldı. Ne zaman biri bir yerden ayrılırken geri geleceğini söylemek istese, komiklik olsun diye aktörün sesini taklit ederek dramatik bir şekilde bu repliği söyler. Örnek A “Can you go to the store and buy some chips?” “Markete gidip biraz cips alır mısın?” B “Sure…I’ll be back!” “Tabii ki… Geri döneceğim!” 4. “Say hello to my li’l friend!” – Scarface “Küçük arkadaşıma merhaba de!” – Yaralı Yüz Bu repliğin tamamı, “You wanna play rough? Okay. Say hello to my li’l friend!” yani, “Sert oynamak mı istiyorsun? Tamam. Küçük arkadaşıma merhaba de!” “Yaralı Yüz” filminde Al Pacino ana karakteri canlandırıyor ve bu repliği füze atarını oldukça büyük bir silah çıkartıp insanları onunla vurmadan hemen önce söylüyor. Bu alıntı öyle çok şey için kullanılıyor ki! Sen de gizlediğin herhangi bir şeyi birine göstermeden önce bu sözü söyleyebilirsin. Silah, yavru köpek, oyuncak asker vb. Bazen cinsel bir gönderme olarak da kullanılır, aman dikkat! Örnek A “Is that a Chihuahua?” “O bir Şivava bir köpek türü mı?” B “Say hello to my li’l friend!” “Küçük arkadaşıma merhaba de!” A “…hello.” “…Merhaba.” 5. “Life is like a box of chocolates” – Forrest Gump “Hayat bir kutu çikolata gibidir” – Forrest Gump Sinema tarihinin unutulmaz filmlerinden olan bu klasik filmin başrolünde Tom Hanks var ve bu filmin pek çok repliğiyle gönderme yapılıyor. Bizim verdiğim replikle birlikte “Run, Forrest, run!” “Koş, Forrest, Koş!” repliği en popüler olanlar. Bizim alıntımız,”Hayat bir kutu çikolata gibidir,” şu şekilde devam ediyor “You never know what you’re gonna get.” “Payına ne düşeceğini asla bilemezsin.” Bu film yapıldığı dönemde, dükkanlarda satılan çikolata paketlerinin üzerinde içinde neli çikolata olduğu yazmıyordu, yani yiyene kadar insanlar çikolatanın neli olduğunu bilemiyordu. Bu alıntının anlamı, hayatın öngörülemez olduğu, yani başımıza ne geleceğini bilemememiz -filmin teması da zaten bu. İnsanlar bu sözü çikolata yerken kullanabiliyor, daha zeki görünmek için repliği değiştirerek söyleyebiliyor, ya da olması gerektiği şekilde, beklenmedik bir şey olduğunda bu sözü söyleyebiliyor. Örnek A “Life is like a box of chocolates.” “Hayat bir kutu çikolata gibidir” B “You say that every time I buy you these…” “Sana ne zaman bunlardan alsam, böyle söylüyorsun…” 6. “We’re not in Kansas anymore” – The Wizard of Oz “Artık Kansas’ta değiliz” – Oz Büyücüsü Judy Garland’ın oynadığı orijinal Oz Büyücüsü filminde, Dorothy bunu köpeğiyle birlikte bir hortum tarafından Amerika’daki Kansas’tan Oz Diyarı’na götürüldüklerinde köpeğine söylüyor. Alıntının tamamı şöyle “Toto, I’ve a feeling we’re not in Kansas anymore.” “Toto, içimde artık Kansas’ta olmadığımıza dair bir his var.” Bu sözü insanlar tuhaf ya da beklenmedik buldukları yeni bir yere gittiklerinde söylerler. Örneğin, eğer arkadaşınla birlikte bir bara gidersen ve gittiğiniz bardaki herkes çılgın kostümler giymiş olursa bu sözü söyleyebilirsin. Örnek A “This club looks like a vampire house…” “Bu bar bir vampir evine benziyor…” B “I have a feeling we’re not in Kansas anymore…” “İçimde artık Kansas’ta olmadığımıza dair bir his var.” 7. “The name’s Bond. James Bond” – The James Bond Series “Adım Bond. James Bond” – James Bond serisi Uzun yıllar boyunca çıkan pek çok James Bond filminin hemen hepsinde bu replik kullanılmıştır. Karakter kendini insanlara tanıtırken adını bu şekilde söyler. Sesi genellikle dramatik, tehlikeli ya da sosyetiktir. Bu sözü kullanmanın iki yolu var. İlki, orijinal alıntıyı smokin ya da oldukça şık bir takım elbise giydiğinde söylemek. Diğeri ise aynı şekilde Bond yerine başka bir ismi söylemek. Kendini havalı ve karizmatik hissettiğinde, havalı göründüğünde ya da öyle görünmek istediğinde bu sözü söyleyebilirsin. Örnek A “Wow! Why are you wearing such a nice suit?” “Vay canına! Neden bu kadar şık bir takım giydin?” B “The name’s Bond. James Bond.” “Adım Bond. James Bond.” 8. “You Can’t Handle the Truth!” – A Few Good Men “Gerçekle Başa Çıkamazsın!” – Birkaç İyi Adam Bu filmin başrolünde Tom Cruise, iki deniz piyadesini savunan bir avukatı oynuyor. Bu dramatik alıntı, Tom Cruise’un mahkeme salonunda Jack Nicholson’ı sorguladığı sahnede geçiyor. Tom Cruise “I want the truth!” “Gerçeği istiyorum!” diye bağırdığında, Jack Nicholson da öfkeyle ona, “You can’t handle the truth!” “Gerçekle Başa Çıkamazsın!” diye bağırıyor. Filmde, savaşın ve ölümün çirkinliğinden ve avukatın zihninin derinliklerinde bildiği gerçekle baş edememesinden bahsediliyor. Gönderme olarak bu replik, bir soruya cevap vermek istemediğin bir durumda söylenebilir. Genellikle biri sana bir soru sorduğunda ya da senden dürüst olmanı istediğinde, sen de espri olsun diye normal bir durumu çok ciddiymiş gibi göstermek istediğinde bu sözü söyleyebilirsin. Örnek A “Did you eat the last cookie? Tell me the truth.” “Son kurabiyeyi sen mi yedin? Bana doğruyu söyle.” B “You can’t handle the truth!” “Gerçekle Başa Çıkamazsın!” 9. “No soup for you!” – Seinfeld “Sana çorba yok!” – Seinfeld Uzun süre yayınlanan “Seinfeld” dizisinde, dizinin hayranlarının The Soup Nazi, yani Çorba Nazisi dedikleri bir karakter var. Dizinin ana karakterlerinden biri onu kızdırıyor ve yalnızca çorba satan bir lokantada çalışan Çorba Nazisi ona çorba satmayı reddediyor. “No soup for you!” “Sana çorba yok!” deyip verdiği çorbayı geri alıyor. Bu gönderme genellikle biri senden bir şey istediğinde ve sen o şeyi vermek istemediğinde, ya da vermek istemiyormuş gibi görünmek istediğinde kullanılır. Bu ister çorba olsun, ister herhangi başka bir şey. Örnek A “Hey, can I have a sandwich and some tomato soup?” “Hey, bir sandviç ve biraz domates çorbası alabilir miyim?” B “No soup for you!” “Sana çorba yok!” 10. “My precious” – The Lord of the Rings “Kıymetlim” – Yüzüklerin Efendisi “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinden alınan bu replik, diğerlerine göre biraz daha yeni bir gönderme. Bu sözü pek çok karakter söylüyor, ama en meşhuru Frodo’nun peşinden altın yüzüğünü ondan geri çalmak için giden Gollum/Smeagol’un söyleyişi. Gollum, yüzüğe “my precious,” yani “kıymetlim” diyor çünkü o yüzük onun için çok önemli ve ona sahip olması gerek. Repliğin tamamı, “It’s mine, my own, my precious,” şeklinde, yani “O benim, kendimin, kıymetlim benim.” Eğer sevdiğin bir şeyi koruyorsan, bunu şaka yollu söyleyebilirsin. Bu bir yemek, bir kişi ya da bir oyuncak olabilir. Aynı, “No soup for you!” “Sana çorba yok!” repliğinde olduğu gibi, bu göndermeyi de başkasına vermek istemediğin bir şey için kullanabilirsin. Bu söz de Gollum’unki gibi ürkünç ve tuhaf bir sesle söylenince eğlenceli oluyor. Örnek A “Is that a new watch? Can I see it?” “Saatin yeni mi? Bakabilir miyim?” B “No! Don’t touch, it’s my precious…” “Hayır! Dokunma, o benim kıymetlim…” Başka Gönderme Türleri Doğrudan replikleri alıntılamak yerine, TV dizilerine, programlarına, filmlere, karakterlere, bölümlere, yazarlara, yönetmenlere ve mekanlara da gönderme yapabilirsin. Eğer bir şey sana bir filmde ya da dizide gördüğün bir şeyi hatırlatıyorsa, arkadaşların neden bahsettiğini bildiği sürece gönderme yapabilirsin. Birkaç örnek verelim Örneğin, “Seinfeld” dizisindeki Elaine berbat dans ettiği için, birine “You dance like Elaine.” “Elaine gibi dans ediyorsun” diyebilirsin. Eğer bir mekan “Harry Potter” film serisindeki okul gibi büyülü görünüyorsa, “What is this place, Hogwarts?” Burası da neresi, yoksa Hogwarts mı? diyebilirsin. “Transformers” filminin yönetmeni olan Michael Bay’in filmlerinde çok fazla patlama olduğundan, büyük bir yangın ya da patlama olduğunda “Looks like Michael Bay was here,” Görünüşe göre Michael Bay buradaymış.” diyebilirsin. “Lost” dizisi kafa karıştırıcı olmasıyla meşhur olduğundan, eğer anlam veremediğin bir şey görür ya da duyarsan, “This is like an episode of Lost’ or something,” Bu Lost’un bir bölümü gibi bir şeydi.” diyebilirsin. Artık İngilizcede espri yapmak adına çoğu filme ve diziye gönderme yapılabileceğini biliyorsun. Üstelik buradaki örnekler çok bilinenlerin yalnızca birkaçı! Unutulmaz filmlere ve dizilere yapabileceğin daha pek gönderme var. Bu İngilizce göndermeleri anlamanın en iyi yolu bu filmleri ve dizileri izleyip en sevdiğin İngilizce replikleri uygun durumlarda başkalarına söylemek. Unutma, İngilizce film ve dizi repliklerine gönderme yaparken eğlenmek için en önemli şey, alıntı yaptığın karaktermiş gibi konuşup onu taklit etmek. Böylece sen de unutulmaz esprilere imza atabilirsin! Christine McGahhey şu anda Güney Kore’de yaşayan ve yıllarını öğrencilere ve yetişkinlere gönüllü olarak İngilizce öğretmeye adamış Amerikalı bir yazar. Unutmadan, Bir Şey Daha… Eğer filmlerle İngilizce öğrenmekten hoşlanıyorsan, FluentU uygulamasına da bir göz atmalısın. İnternet sitesinde olduğu gibi, FluentU uygulaması da İngilizceyi popüler talk-showlar, akılda kalıcı müzik videoları ve komik reklamlar aracılığıyla öğrenmeni sağlar, aynı burada görebileceğin gibi İzlemek istediğin her şey muhtemelen FluentU’da vardır. FluentU, İngilizce videoları izlemeyi inanılmaz derecede kolaylaştırıyor. Videoların interaktif altyazıları var. Bu sayede, kelimelerin tanımlarını, kelimeyi anlatan bir görseli ve faydalı örnekleri görmek için kelimelerin üzerine tıklaman yetiyor. FluentU ilgi çekici içerikleri dünyaca ünlü kişilerle öğrenmeni sağlar. Örneğin, “brought” kelimesinin üzerine tıkladığında, şunu görürsün FluentU her kelimenin üzerine tıklayarak tanımlarına bakmanı sağlar. Videolardaki bütün kelimeleri kısa sınavlar yoluyla da öğrenebilirsin. Öğrenmekte olduğun kelimelerle ilgili daha fazla örnek görmek için ekranı sola ya da sağa kaydır. İşin en iyi kısmı ne, biliyor musun? FluentU öğrenmekte olduğun kelimelerin hepsini hatırlar. Öğrendiğin kelimeleri baz alarak sana yeni örnekler ve videolar önerir. Bu sayede tamamen kişiselleştirilmiş bir deneyim yaşarsın. FluentU’yu internet sitesi üzerinden bilgisayarında ya da tabletinde kullanmaya başla veya, daha da iyisi, iTunes store’dan veya Google Play’den FluentU mobil uygulamasını indir. Bu gönderiyi beğendiyseniz içimden bir his FluentU'ya bayılacağınızı söylüyor. FluentU, gerçek dünya videolarıyla İngilizce öğrenmenin en iyi yolu. Ücretsiz Kaydol!
ünlü bir insanın ingilizce hayatı