🎐 Tevratta Geçen Allah In Isimleri
aq87. TEVRAT ZEBUR VE İNCİLLER’DE PEYGAMBERLER HAKKINDA OLUMSUZ CÜMLE ÖRNEKLERİ Hazreti Adem ve Havva Hakkında “Utançları Yoktu”[1] “ … ve utançları yoktu.”[2] Hazreti Nuh Hakkında “Şarap İçti Sarhoş Oldu” “Nuh çiftçi olmaya başladı ve bağ dikti ve şarap içip sarhoş oldu ve çadırın içinde çıplak oldu. Hazreti İbrahim Hakkında “Karısını Kız Kardeşi Olarak Tanıttı”[3] “Abram karısı Saray’a dedi İşte biliyorum ki sen görünüşü güzel bir kadınsın ve olur ki, Mısırlılar seni görünce bu onun karısı derler ve beni öldürürler, fakat seni sağ bırakırlar. Senin yüzünden bana iyi davranılsın ve senin sebebinle canım yaşasın diye onun kız kardeşiyim de”[4] … Abimelek, İbrahim’i çağırıp ona dedi “Bize ne yaptın? Sana karşı ne günah ettim de üzerime ve ülkem üzerine büyük günah getirdin? Bana yapılmaz işler yaptın” ve Abimelek, İbrahim’e dedi “Ne gördün de bu işi yaptın?” ve İbrahim dedi Çünkü gerçekten bu yerlerde Allah korkusu yoktur ve karım yüzünden beni öldürecekler” dedim. “ve gerçekten kız kardeşimdir, kendisi babamın kızıdır[5] fakat annemin kızı değildir ve benim karım oldu.”[6] Hazreti Lut “Kızları Kendisinden Hamile Kaldı”[7] “Ve Lut, Tsor Soar dan çıkıp dağa oturdu ve iki kızı onunla beraberdi…Ve büyük kız küçüğüne dedi “Babamız kocamıştır ve bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için erkek yoktur. Gel! Babamıza şarap içirelim ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için onunla yatarız.” Ve o gecede babalarına şarap içirdiler ve büyük kız, girip babasıyla yattı. Ve Lut onun yatıp kalkmasını bilmedi farkında olmadı. Ve vaki oldu ki, ertesi gün büyük kız küçüğüne dedi “İşte ben dün gece babamla yattım. Bu gece de ona şarap içirelim ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için gir, onunla yat.” Ve gece dahi babalarına şarap içirdiler ve küçük kız kalkıp onunla yattı. Ve onun yatıp kalkmasını bilmedi. Lut’un iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar…”[8] Hazreti İsmail Hakkında “Yaban Eşeği” “Ve bir oğul doğuracaksın ve onun adını İsmail koyacaksın…ve O, insanlar arasında yabani adam[9] olacaktır. Onun eli herkese karşı ve herkesin eli ona karşı olacak…[10] Hazreti İshak Hakkında “Eşini Kız Kardeşi Olarak Tanıttı” “İshak da Gerar’da oturdu ve bu mahallin ahalisi karısı için sordular ve “kız kardeşimdir” dedi. Çünkü “karımdır” demeye korktu. “Yoksa, Rebeka için bu yerin ahalisi beni öldürürler” dedi. Çünkü o bakılışta güzeldi. Ve vaki oldu ki, orada uzun günler kaldıktan sonra Filistinliler Kralı Abimelek Yeni Çeviri’de Avimelek, pencereden bakıp gördü ve işte İshak, karısı Rebeka ile oynaşıyordu. Abimelek, İshak’ı çağırıp dedi “İşte bu gerçekten senin karındır ve nasıl bu benim kız kardeşimdir dedin?” Ve İshak ona dedi “Çünkü onun yüzünden ölmeyeyim dedim.” Ve Abimelek dedi “Bize bu yaptığın nedir? Az kaldı halktan biri senin karınla yatacaktı.”[11] Hazreti Yakup Hakkında “Hile Yaptı” “Rebeka, büyük oğlu Esav’ın evde bulunan en güzel esvabını aldı, küçük oğlu Yakup’a giydirdi ve onun elleri üzerine ve boynunun kılsız yeri üzerine keçi oğlaklarının derilerini giydirdi[12]. Ve yapmış olduğu lezzetli yiyeceği ve ekmeği Yakup’un eline verdi. Ve Yakup babasına gelip dedi “Ey babam!” ve babası dedi “İşte ben, sen kimsin oğlum?” Ve Yakup babasına dedi “Ben senin ilk oğlun Esav’ım, bana söylediğin gibi yaptım, rica ederim kalk otur ve avımdan ye, ta ki, canın beni mübarek kılsın.”[13]…. Ve İshak, Yakup’a dedi “Yaklaş! Rica ederim, sen gerçekten oğlum Esav mısın, yoksa değil misin diye sana el süreyim” ve Yakup babası İshak’a yaklaştı ve ona el sürüp dedi “Ses Yakup’un sesi fakat eller Esav’ın elleri” ve onu fark etmedi…ve onu mübarek kıldı… Ve vaki oldu ki İshak, Yakup’u mübarek kılmaya nihayet verip Yakup da babası İshak’ın yanından çıkar çıkmaz, kardeşi Esav avından geldi…ve babasına dedi “Beni mübarek kıl ey babam!”…ve İshak dedi “Kardeşin hile ile geldi ve senin bereketini aldı…”[14] Hazreti Yakup’un Oğlu Yahuda “Gelini ile Zina Etti” “Yahuda’nın ilk oğlu Er Rabbin gözünde kötü idi[15] ve Rab onu öldürdü ve Yahuda, Onan’a dedi “Kardeşinin karısının yanına gir ve ona kayınbiraderlik vazifeni yap ve kendi kardeşine zürriyet yetiştir.” Ve Onan, o zürriyet kendisinin olmayacağını bildi ve vaki oldu ki, kardeşinin karısının yanına girdiği zaman, kardeşine zürriyet vermesin diye yere dökerdi. Ve yaptığı şey, Rabbin gözünde kötü oldu ve onu da öldürdü. Ve Yahuda, gelini Tamar’a dedi “Oğlum Şela büyüyünceye kadar kendi babanın evinde dul kal”… Ve Yahuda’nın karısı öldü… Tamar’a bildirildi ve üzerinden dulluk elbisesini çıkardı… Enaim Kapısı’nda sarınıp oturdu. Çünkü Şela’nın büyüyüp kendisinin ona karı olarak verilmeyeceğini gördü. Yahuda, Onu görünce “Rica ederim, gel senin yanına gireyim” dedi. Çünkü onun kendi gelini olduğunu bilmedi. Ve Tamar dedi “Yanıma girmek için bana ne verirsin?” ve dedi “Sürüden bir oğlak gönderirim” ve Tamar dedi “Onu gönderinceye kadar bana rehin verir misin?” ve dedi “Sana ne rehin vereyim?” Ve Tamar dedi “Kendi mührünü ve kaytanını ve elinde olan değneğini” Ve Yahuda ona verip onun yanına girdi ve kadın ondan gebe kaldı ve kalkıp gitti ve üzerinden peçesini çıkardı ve dulluk esvabını giydi. Ve Yahuda, kadının elinden rehinini almak için …oğlağı gönderdi, fakat onu bulmadı…Üç ay sonra Yahuda’ya “Gelinin Tamar zina etmiştir ve hem de işte o zina ile gebe kalmıştır” diye bildirildi. Yahuda dedi “Onu çıkarın ve yakılsın.” Ve o Tamar, dışarı çıkarıldığı zaman “Bu şeyler kiminse ben o adamdan gebe kaldım” diyerek kaynatasına gönderdi ve dedi “Rica ederim, bak bu mühür ve kaytanlar kimindir?” Ve Yahuda tanıyıp dedi “Madem ki onu oğlum Şela’ya vermedim, o benden salihtir.” …ve onun doğurduğu vakitte vaki oldu ki rahminde ikiz[16] vardı.[17] Hazreti Harun Hakkında “Putu Yaptı” “Harun onlara Yahudilere dedi “Karılarınızın oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri çıkarın ve bana getirin.” Ve bütün kavim kendi kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkardılar ve onları Harun’a getirdiler. Ve onu ellerinden aldı ve oymacı aleti ile biçim verdi ve onu dökme bir buzağı yaptı.[18] Ve dediler “Ey İsrail! Seni Mısır diyarından çıkaran ilahların bunlardır. Ve Harun onu gördü ve onun önünde bir mezbah sunak yaptı ve Harun ilan edip dedi “Yarın Rabbe bayramdır.”[19] Hazreti Yuşa Hakkında “Fahişeyle İşbirliği Yaptı” “Nun oğlu Yeşu, Şittim’den çaşıt casus olarak iki adamı gizlice gönderip dedi “Gidin memlekete ve Eriha’ya bakın.” ve gittiler ve Rahab Rahav isminde bir fahişenin evine girdiler ve orada yattılar…ve vaki oldu ki, yedinci kere kahinler borularını çalınca Yeşu kavme dedi “Bağırın çünkü Rab şehri size verdi ve şehir ve onda olanın hepsi Rabbe tahsis edilecek, yalnız fahişe Rahab ve kendisi ile beraber evde olanların hepsi yaşayacak, çünkü gönderdiğimiz ulakları sakladı.”[20] Hazreti Davud Hakkında “Kadını Almak İçin Kocasını Öldürttü” “Bir akşamüstü Davud yatağından kalktı, sarayın damına çıkıp gezinmeye başladı. Damdan yıkanan bir kadın gördü. Kadın çok güzeldi. Davud onun kim olduğunu öğrenmek için birini gönderdi….Davud kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davud’un yanına geldi. Davut aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı.[21] Sonra kadın evine döndü. Gebe kalan kadın Davud’a “Gebe kaldım” diye haber gönderdi. Bunun üzerine Davut Hititli Uriya’yı kendisine göndermesi için Yoav’a haber gönderdi. Yoav da Uriya’yı Davut’a gönderdi. Uriya yanına varınca, Davut Yoav’ın, ordunun ve savaşın durumunu sordu. Sonra Uriya’ya, “Evine git, rahatına bak” dedi. Uriya saraydan çıkınca, kral ardından bir armağan gönderdi. Ne var ki, Uriya evine gitmedi, efendisinin bütün adamlarıyla birlikte sarayın kapısında uyudu. Davut Uriya’nın niye evine gitmediğini öğrenince, ona, “Yolculuktan geldin. Neden evine gitmedin?” diye sordu. Uriya, “Sandık da, İsraillilerle Yahudalılar da çardaklarda kalıyor” diye karşılık verdi, “Komutanım Yoav’la efendimin adamları kırlarda konaklıyor. Bu durumda nasıl olurda ben yiyip içmek, karımla yatmak için evime giderim? Yaşamım hakkı için, böyle bir şeyi kesinlikle yapmayacağım.” Bunun üzerine Davut, “Bugün de burada kal, yarın seni göndereceğim” dedi. Uriya o gün de, ertesi gün de Yeruşalim’de kaldı. Davut Uriya’yı çağırdı. Onu sarhoş edene dek yedirip içirdi….Sabahleyin Davut Yoav’a bir mektup yazıp Uriya aracılığıyla gönderdi. Mektupta şöyle yazdı “Uriya’yı savaşın en şiddetli olduğu cepheye yerleştir ve yanından çekil ki, vurulup ölsün.” Böylece Yoav kenti kuşatırken Uriya’yı yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere yerleştirdi. Kent halkı çıkıp Yoav’ın askerleriyle savaştı. Davut’un askerlerinden ölenler oldu. Hititli Uriya’da ölenler arasındaydı. …. Uriya’nın karısı, kocasının öldüğünü duyunca, onun için yas tuttu. Yas süresi geçince, Davut onu saraya getirtti. Kadın Davut’un karısı oldu ve ona bir oğul doğdu.”[22] Rab Davud’a “Karını Komşuna Vereceğim” Diyor “Niçin Rabbin gözünde kötü olanı yaparak, onun sözünü hor gördün. Hitti Uriya’yı kılıçla vurdun ve karısını aldın?... Ve şimdi kılıç ebediyen senin evinden ayrılmayacak; çünkü beni hor gördün, Hitti Uriya’nın karısını kendine karı olarak aldın. Rab şöyle diyor “İşte kendi evinden sana karşı bir kötülük çıkaracağım ve senin gözlerinin önünde karılarını alıp komşuna vereceğim ve bu güneşin gözü önünde o senin karınla yatacak. Çünkü sen gizlice yaptın, fakat ben bu şeyi tüm İsrail’in karşısında ve güneşin karşısında yapacağım.”[23] Hazreti Davud “Deli Numarası Yaptı” “Ve Davud … Gat kralı Akiş’ten çok korktu ve onların önünde tavrını değiştirdi ve onların elinde kendisini deli gösterir ve kapının kanatlarını tırmalar ve salyasını sakalına akıtırdı. Akiş, kullarına dedi “İşte görüyorsunuz ki adam delidir. Niçin onu yanıma getirdiniz? Ben delilere muhtaç mıyım?”[24] Üşüyen Davud’u Isıtmak İçin… “Kral Davud, kocamış ve yaşta ilerlemişti ve onu esvaplarla örttüler, fakat ısınmadı ve kulları ona dediler “Efendim Kral için bir genç kız aransın ve o kralın önünde dursun ve ona baksın ve senin koynunda yatsın da efendim kral ısınsın.” Ve İsrail’in bütün sınırlarında güzel bir genç kadın aradılar ve Şunem’li Abişag’ı buldular ve onu krala getirdiler ve genç kadın çok güzeldi ve krala baktı ve ona hizmet etti. Ama kral onu bilmedi ona dokunmadı.” [25] Hazreti Süleyman Hakkında “Putlara Taptı”[26] “Kral Süleyman, Firavun’un kızı ile beraber Moabiler, Edomiler, Saydalılar ve Hititlerden çok ecnebi kadınlar sevdi. Rabbin, İsrail oğullarına “Onların arasına gitmeyeceksiniz ve onlarda sizin aranıza gelmeyecekler, çünkü mutlaka yüreğinizi kendi ilahlarının ardınca saptıracaklardır” diye söylemiş olduğu milletlerden idiler. Süleyman onlara sevgi ile yapıştı ve onun yedi yüz karısı kral kızı olup, üç yüz de cariyesi vardı.[27] Karıları onun yüreğini saptırdılar. Ve vaki oldu ki, Süleyman’ın ihtiyarlığı zamanında karıları onun yüreğini başka ilahların ardınca saptırdılar…”[28] Hazreti İsa Hakıında “İlk Alameti Anasını Azarladıktan Sonra Suyu Şaraba Dönüştürmek” “Galile’nin Kana Şehrinde düğün oldu. İsa’nın anası da orada idi. İsa ile şakirtleri de düğüne çağırıldı. Ve şarap eksilince İsa’nın anası ona dedi “Şarapları yok.” İsa ona dedi “Kadın! Benden sana ne?[29] saatim daha gelmedi.” Anası hizmetçilere dedi “Size ne derse onu yapın.” Yahudilerin tathirat temizlik adeti üzere orada her biri iki veya üç metriti 80 veya 120 litre alır altı taş küp vardı. İsa hizmetçilere dedi “Küpleri su ile doldurun.” Onları ağızlarına kadar doldurdular. Ve İsa hizmetçilere dedi “Şimdi çıkarıp ziyafet reisine götürün.” …. Kendi alametlerinin bu başlangıcını İsa, Galile’nin Kana Şehrinde yaptı ve izzetini gösterdi. Şakirtleri de ona iman ettiler.”[30] İsa Allah’ın Oğlu Olduğunu İkrar Ediyor[31] “Hayy olan Allah hakkı için sana and ettiririm, eğer Allah’ın oğlu Mesih isen bize söyle İsa ona dedi “Söylediğin gibidir.”[32] “İsa Allah’ın Cevherinin Öz Sureti” “ Allah eski zamanda çok parçalar ve tarzlarda peygamberlerde babalara söylemiş olup, bu günlerin sonunda bize, her şeye varis tayin ettiği ve vasıtası ile alemleri yarattığı[33] kendi oğlunda söyledi. O İsa, kendi izzetinin nuru ve cevherinin öz sureti olarak ve onun kudret kelamı ile bütün şetleri taşıyarak, günahların tathirini yaptıktan sonra yücelerde azametin sağına oturdu.”[34] Pavlus’un İsa Tanımı “Görünmez Allah’ın Sureti” “Görünmez Allah’ın sureti, bütün hilkatin ilk doğanı O dur. Çünkü göklerde ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen, gerek tahtlar, gerek hakimiyetler, gerek riyasetler, gerek hükümetler, bütün şeyler O’nda yaratıldı; bütün şeyler O’nun vasıtasıyla ve O’nun için yaratıldı.”[35] Hazreti İsa Ağaca Beddua Ediyor İsa sabahleyin şehre dönerken acıktı. Yol kenarında bir incir ağacı görüp, ona geldi, ancak yapraktan başka onda bir şey bulamadı ve İsa ona dedi “Artık senden ebediyen meyve çıkmasın”[36] ve incir ağacı hemen kurudu.[37] Pavlus Hazreti İsa’yı “Lanetli” Olarak Nitelendiriyor “ Mesih bizim uğrumuza lanet olmuş olarak, bizi şeriatın lanetinden [38] kurtardı; çünkü yazılmıştır Ağaç üzerinde her asılan lanetlidir.”[39] Yusuf Ulucan [1] Yeni Çeviri’de “henüz utanç nedir bilmiyorlardı” denilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in anlatımında “edep yerleri göründüğü anda – utandıklarından - yapraklarla örtünmeye çalıştıkları” belirtilmektedir. A’raf Suresi 7 22 [2] Tekvin / Yaratılış 2 / 25 [3]Kur’an-ı Kerim’in dışındaki İslam kaynakları Hadis ve Tarih kitapları olayı kabul ederler. Sahih-i Buhari’de Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadis-i şerifte Tecrid-i Sarih, Hadis no 1017 “Hazreti İbrahim’in Sare’yi kız kardeşi olarak tanıttığı” belirtilmektedir. Peygamberler Tarihi kitapları da, Taberi, İbn Esir, Mes’udi gibi klasik tarihçileri kaynak göstererek olayı naklederler. Bununla birlikte İslam alimlerinin bu konuda bir hayli sıkıntılı oldukları görülür. Hadis-i Şerif’in açıklamasında “Hazreti İbrahim’in, Sare’yi Tekvin’e göre iki kez kız kardeşi olarak tanıtmasının” İslam bilginleri için bir problem olduğu belirtilmiş ve özellikle İbn Cevzi’nin görüşlerine yer verilmiştir. İbn Cevzi şöyle demektedir “Bu mesele daima içimi sıkardı. Ve derdim ki Hazreti İbrahim kadınından hemşire ile tevriyede kız kardeşi olarak bahsetmesinde nasıl bir fayda mülahaza etti? Zalim bir şahsa karşı kadınım veya hemşirem demenin ne tesiri olabilir? hatta zevcem demek daha münasipti. Çünkü hemşirem deyince, haydi bunu bana tezvic et Kralın “kız kardeşinse onu benimle evlendir” demesi ihtimali daha kuvvetli idi. Zevcem deyince eşimdir deseydi zalimin de bir şeriata mu’tekid kralın bir inanca sahip olmasından dolayı, bu eşim cevabı üzerine sükut etmesi umulurdu.” İbn Cevzi “Kralın ve halkının Mecusi olduğunu, Hazreti İbrahim’in de kendisine bir zarar gelmemesi için bir Mecusi kuralına göre konuşarak namusunu koruduğunu” düşünerek rahatlar ve bu mütalaası da “isabetli” bulunur. Mecusiliğin kurcusu olan Zerdüşt’ün Hazreti İbrahim’den sonra ortaya çıkmış olması yeni bir problem oluşturmuş, bu problem de “her kavmin kuralları eski gelenekler üzerine kurulur” görüşü ile aşılmaya çalışılmıştır. Bazı tarihçiler Sare’nin, “Hazreti İbrahim’in kardeşinin kızı” olduğunu söylemişlerdir. Ancak “kardeş kızıyla evlenmenin” Hazreti Nuh’tan itibaren ilga edildiği anlaşıldığında; Sare Hatun’un babasının, “gerçekte Hazreti İbrahim’in kardeşi değil aynı ismi taşıyan başka biri olduğu, yanlış anlama veya tam bilememe sonucu kardeşinin kızı sanıldığı” görüşü ortaya atılmıştır. Tekvin’de, “kardeşinin kızı” değil “babasının –muhtemelen başka kadından – kızı” olduğu bizzat Hazreti İbrahim’in ifadesi olarak belirtilmektedir. Bazı tarihçiler de “kardeşinin” ifadesini, “din kardeşliği” ile telif etmeye çalışmışlardır. Sare Hatun, kralın “İbrahim senin neyindir?” sorusuna “Kocam ve kardeşimdir. Kocamla aynı dinden olduğumuz için dinde kardeş sayılırız” dediği rivayet edilir. M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, sayfa 161 – 163 İslam alimlerinin bir kısmı da “en doğrusunu Allah bilir” diyerek “ne kabul ne de ret” etmişlerdir. Sonuç olarak; İslam alimleri Kur’an-ı Kerim’de geçmeyen bu konuya, Buhari gibi en muteber kabul edilen bir hadis külliyatında yer verilmesinden dolayı “İsrailiyattır” da diyemedikleri için itiraz edememişler, ama kabullenmekte de bir hayli zorlanmışlardır. [5]Eski Ahit’te kendisiyle evlenilmesi yasak olan kadınlar arasında “babanın karısının kızı” da bulunmaktadır ve “babadan olan kız kardeş” sayılmaktadır. Bakınız Levililer 18 / 9 [6]Tekvin / Yaratılış 20 / 9 – 12 [7]Hazreti Lut gibi “cinsel sapıklıklarla mücadele etmiş” yüce bir peygamberin “cinsel sapıklığın başka bir şekline malzeme” yapılması ve bunun da Hazreti Musa’ya ait olduğu iddia edilen bir kitapta anlatılması, geçmiş peygamberlerle ilgili, “Müslümanları en çok üzen” konulardan biri olmuştur. [8]Tekvin/Yaratılış 19 / 30 – 38 [9]Bu cümle Kutsal Kitap – Türkçe Yeni Çeviri’de sayfa 17 “Bir oğlun olacak adını İsmail koyacaksın…Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak…” şeklinde yazılmaktadır. [10]Tekvin 16 / 11 – 12 [11]Tekvin / Yaratılış 26 / 6 – 1 [12] Gözleri görmeyen İshak’ın kandırılması için Yakup’a neden Esav’ın elbisesini giydirme ihtiyacı duyulduğu anlaşılamamaktadır. [13] Eski Ahit literatüründe “ilk oğlun kutsanması” önemli bir uygulamadır. Yakup’la Esav ikiz olmakla birlikte, önce Esav doğmuş ve ilk oğul olarak onun kutsanması gerekmektedir. Çalışmanın “Aynı Konular Farklı Anlatımlar” bölümünde bu hususla ilgili tespit edilen çelişkiler ve açıklamalar bulunmaktadır. [14] Tekvin /Yaratılış 27 / 1 – 46 kısaltılarak alınmıştır. Eski Ahit, daha sonra Yakup’un, eşleri ve çocukları ile ağabeyi Esav’a gidip, karşısında yedi kez yere eğilerek özür dilediğini de belirtir. Tekvin /Yaratılış 33 / 1 – 3 [15] Yahuda’nın ilk oğlu Er’in, nasıl bir kötülük yaptığı ve Rabbin gözünde neden kötü olduğu belirtilmemektedir. [16]Bu kayınpeder – gelin ilişkisinden doğan ikiz çocuktan birinin adı Perets’dir ki, Matta 1 / 1 – 16 ve Luka 3 / 23 İncillerindeki silsileye göre Hazreti Davud, Hazreti Süleyman ve Hazreti İsa gibi büyük peygamberlerin atası sayılmaktadır. [17] Tekvin / Yaratılış 38 / 6 – 30 kısaltılarak alınmıştır [18] Kur’an-ı Kerim’in anlatımında, buzağının Samiri tarafından yapıldığı, Hazreti Harun’un ise buna karşı çıktığı, halkı uyardığı, fakat Yahudilerin O’nu dinlemediği belirtilmektedir. Taha Suresi 20 85 – 97 [19] Çıkış / Mısır’dan Çıkış 32 / 2 – 6 [20] Yeşu 2 / 1 – 21 kısaltılarak alınmıştır. [21]Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Davud’la ilgili böyle bir olaydan bahis yoktur. Ancak Müfessirlerden, “duvarı tırmanan iki davacı” Sad Suresi 38 21 – 24 konusunu yorumlarken, yukarıda anlatılan hususla bağlantı kuranlar olmuştur. Sad Suresi’nde Hazreti Davud’un, doksan dokuz koyunu olan bir kişinin, kardeşinin bir tane koyununu almasının hükmünü – davasını hallettikten sonra, dava ile kendisi arasında bağlantı kurup, Allah’dan af dileyerek yere kapandığı belirtilmektedir. Mevdudi; Hazreti Davud’un Kur’an’da imalı bir tarzda anlatılan hatasının ne olduğunu araştırmak ister, Eski Ahit’in ise olayı çirkin bir şekle büründürdüğünü belirtir. Tefhimu’l-Kur’an Hazreti Davud’la ilgili olarak, Kur’an yorumcuları – özetle – şöyle düşünürler Hazreti Davud, eşinin ölümü halinde bir kadınla evlenmek istemiş olabilir, ama kadının kocasını öldürtmek için her hangi bir girişimde bulunmuş değildir. Bakınız Prof. Dr. Hamidullah, Aziz Kur’an, Sad Suresinin 21. ayetinin 5 numaralı dipnotu, Fahruddin el – Razi, Peygamberlerin Masumiyeti [22] 11 / 2 – 27 kısaltılarak alınmıştır. Uriya’nın karısı Bat – Şeva’dan olan bu çocuk doğumunun yedinci gününde ölüyor ve sonrasında Hazreti Süleyman doğuyor. [23]2. Samuel 12 / 9 – 12 [24] 21 / 12 – 15 [25] 1 / 1 – 4 [26] Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 2 102 “Hazreti Süleyman’ın asla inkarcı olmadığı” çok net ifadelerle vurgulanmaktadır. [27]Poligami konusunda İslam ülkelerinde görülen ender ve kişisel uygulamalara şiddetle karşı çıkanlar çok kadınla evliliğin bu abartılı şekline ne diyorlar acaba? [28] 11 / 1 – 3 [29] İsa’nın annesine hitap ederken kullandığı “Kadın!” ifadesi Türkçe Yeni Çeviri’de “Anne” olarak değiştirilmiştir. Bilindiği gibi, bir kimsenin annesine “Kadın!” diyerek hitap etmesi bir sinirlilik ve azarlamadır. [30] Yuhanna 2 / 1 – 11 kısaltılarak alınmıştır [31] Kur’an-ı Kerim’de Meryem Suresi 19 30 Hazreti İsa’nın diliyle “Allah’ın kulu ve peygamberi” olduğu bildirilmektedir. Aynı şekilde Yeşaya’dan “İsa’yı müjdeleyen cümle” olarak nakledilen ifadelerde onun kulluk yönü vurgulanmaktadır. Matta 12 / 18 [32] Matta 26 / 63 – 64 [33]“vasıtası ile alemleri yarattığı” cümlesi Yahova Şahitleri’ne ait Tarassut Kulesi ve Uyanın Dergilerinin 2002 / Nisan sayılarında “ Allah alemleri yaratırken İsa usta başılık yapıyordu” şeklinde yorumlanmıştır. [34]İbranilere Mektup 1 / 1 – 3 [35] Pavlus’un Koloselilere mektubu 1 / 14 - 16 [36] Düğünde şarabı bitenler için küpler dolusu suları şaraba dönüştüren İsa’nın, “ağacın da meyveye durmasını sağlaması” gerekmez miydi? [37]Matta 21 / 18 -19 Markos İncilinde ise “İsa acıkmıştı, uzakta yapraklanmış bir incir ağacı görünce belki incir bulurum’ diye yanına vardığında yapraktan başka bir şey bulamadı. Çünkü incir mevsimi değildi” denilmektedir.11 / 12 – 14 Mevsimi olmadığı halde meyve bulunmadığı için ağaca beddua edilmesi tam bir çelişki oluşturmaktadır. [38] Şeriatı Hıristiyanlara göre Eski Ahit’i lanetli olarak vasıflandıran Pavlus, ilginçtir ki Hazreti İsa’yı da Eski Ahit’e Tesniye / Yasa’nın Tekrarı 21 / 23 dayanarak lanetli saymaktadır. [39]Pavlus’un Galatyalılara Mektubu 3 / 14
Allah’ın isimleri nasıl çevrilmeli? Bu konuda çeşitli düşünceler vardır. Türkiye’deki kiliselerde bile birçok farklı fikirler vardır çünkü bu konu çok önemlidir, Allah’ın kimliğiyle ilgidir. Bu konuyu doğruca anlamak için, bugüne kadar nasıl çevrildiklerini bilmeliyiz. Kutsal Yazıların bütün terimleri, tercümanın derin araştırmasını, pür dikkat, canı gönülden adanma ve bol dua ile çalışmasını gerektirir. Allah isimleri ise –YHWH Yahve, Elohim, Adonai, Teos, Kurios Allah’ın kimliğinin başlangıç noktası sundukları için, kat kat daha fazla gerektirir. Hamdolsun, bugüne kadar Türkçe Kutsal Kitap çevirisi yapanlar, işlerinin kıymetini bildiler ve Allah onlardan bir sürü eser çıkarttı. Bakalım, onlardan neler öğreneceğiz. Orijinal Metinlerde Allah’ın İsimleri Çevirilerine bakmadan önce, orijinal metinlerden bahsetmek gerek. Kutsal Kitap -Tevrat, Zebur ve İncil birlikte- 3 farklı dilde yazılmıştır. O yüzden Allah’ın birçok ismini taşımaktadır. Örneğin Allah’ veya Tanrı’ anlamıyla gelen dört isim vardır El, Elohim, Elah ve Teos. İlk ikisi İbranice, üçüncüsü Aramice ve dördüncüsü ise Yunancadır. Üstelik, aynı dilde yazılan kitapların arasında çeşitli üsluplar ve konular vardır. Bunun üzerine Allah’ın bir ismi, bir bölümde çok yaygın olur ve diğer bölümde hiç bulunmayabilir. Örneğin, Musa’nın beş kitabın hepsinde, İbranice en yaygın olan Allah’un üç ismi –YHWH, Elohim ve Adonai– bulunur ama Vaiz kitabında yalnızca Elohim bulunur. Vaiz kitabında YHWH ve Adonai yoktur. Ayrıca Eyüp kitabı gibi Kral Davut’un çağından önce yazılan kitaplar, El Şaddai ismini 2001 Kutsal Kitap Yeni Çeviri’de Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’ olarak çevrilmiştir yaygın olarak kullanır ve Adonai Tsevaot ismini 2001 Kutsal Kitap Yeni Çeviri’de Her Şeye Egemen Rab’ hiç içermez. Aksine, Yeşaya kitabı gibi Kral Davut’tan sonra yazılan kitaplarda Adonai Tsevaot yaygın kullanılır ve El Şaddai ismi bulunmaz. Buna benzer ayrıntıların hepsini bir çeviri açık ve akıcı bir şekilde aktaramaz ama Allah’ın kelamı söz konusu olduğu için, tercüman elinden geleni yapmalı. Yukarıda verilmiş örneklerin hepsi İbranice yazılan bölümlerdendir. Eski Ahit’teki bazı bölümler Aramice de yazılmıştır. Tercüman İbranice ve Aramice olan Allah’ın isimleri arasındaki farklılıklar üzerinde çalışmalıdır. Bu iki dil birbirlerine benzerler fakat Yeni Ahit’in tümü bambaşka bir dilde yazılmıştır Yunanca Grekçe. Aslında Yeni Ahit’teki Allah’ın isimlerini anlamak için, ilk olarak yıllar önce çevrilmiş “Septuaginta” adlı Eski Ahit’in Yunanca çevirisinin 200 civarında bitirilmiştir araştırılması gerek, çünkü Yeni Ahit’i çok etkilemiştir. İsa ve havarileri dünyada yaşadıkları zaman, Septuaginta birçok ülkelerde kullanılıyordu. O yüzden Yeni Ahit, Eski Ahit’ten alıntı yaptığında bunu doğal olarak Septuaginta’dan aldı. Dolaysıyla Yeni Ahit’teki Allah’ın isimlerini doğru anlamak için, tercüman ilk önce İbranice ve Aramice Allah isimleri üzerinde araştırma yapmalı, sonra ise Septuaginta’da onların nasıl çevirdiğini öğrenmelidir. Nihayet artık Yeni Ahit’teki Allah isimlerini doğruca anlayabilir. Örneğin Septuaginta’nın çevrildiği zamandan ta bugüne kadar, Allah’ın özel ismi olan YHWHi hiç söylenmez. Allah’a saygı göstermek için, Yahudiler O’nun özel ismi olan YHWH’iağızlarına almazlar. Tevrat ve Zebur okuduklarında YHWH ismine rastlayınca onun yerine Adonai Efendim’ veya hash-Shem O İsim’ derler. Bu geleneğe göre, Septuaginta’da hem YHWH ismi hem de Adonai ismi, Kurios Efendi’ ile çevrilmiştir. Buna göre orijinal Eski Ahit metinlerde YHWH ve Adonai isimlerin bulundukları ayetlerde, Septuaginta çevirisinde yalnız Kurios bulunur. Bu tercüme yöntemi ile birçok buna benzer yöntemler Yeni Ahit’i çok etkilemiştir. Bir çeviri bu ayrıntıların hepsini akıcı bir şekilde aktaramaz. Tercüman hedef kitlesinin anlayabileceği kadarını aktarmaya çalışmalı. Kutsal Kitap Türkçe Çevirilerinin Yöntemleri Allah Türkçe konuşanlara zaten zengin bir çeviri hazinesini bahşetti. 2018 yılında çıkmış olan Dil Değişir Kelam Değişmezin önsözünün anlattığı gibi,[1] 1660’lardan beri Türkçe Kutsal Kitap çevirileri yapılmaktadır. Bu çeviri hazinesinde, Allah’ın isimleri hakkında birkaç yöntem görürüz. Kullanılan yöntemler, üç farklı yöntem gruplarına bölünebilir 1 Tutarlı bir şekilde Allah kelimesini kullanan, 2 tutarlı bir şekilde Tanrı kelimesini kullanan çeviriler ve 3 serbest çeviriler. Her üç gruptan, örneklere bakacağız ama ilk olarak tercümanlık teorisinde durmamız lazım. Allah isimleri ve tutarlılık Tutarlı’ ve serbest’ ne demek anlamak için, tercümanlık tekniklerine gelelim. Hiçbir çeviri tamamen tutarlı olamaz. Dillerin aralarında farklılıklar dağlar kadar büyüktür. Tutarlı bir çeviri akıcı olamaz, doğru anlamı taşıyamaz. Bazı terimler bir dilde o kadar geniş anlamlar verir ki başka bir dile on taneden fazla kelimeyle çevrilmesi gerekir. Örneğin Eski Ahit’te, İbranice eved kelimesi 809 kez geçer. Bu geniş kavram için, Türkçe dilinde çeşit çeşit kelimeler vardır. 2001’de çıkan Kutsal Kitap Yeni Çeviri’de bu 10’dan fazla farklı kelimeyle çevrilmiştir.[2] Bu Türkçe kelimeler bulundukları ayetlerde doğru anlamı taşıyor, fakat hiçbiri her ayette doğru anlamı taşıyamaz. Buna benzer çok örnek sunulabilir. Ayrıca dillerde farklı dilbilgisi kuralları vardır, bu yüzden de Allah’ın isimleri hem tutarlı hem akıcı olarak çevrilemez. YHWH ismini Allah olarak çevireceğiz dersek, bu olabilir. Fakat tamamen tutarlı bir şekilde çevirirsek iyi olamaz. Türkçe’nin gramer kurallarına tam uygun olarak Dirildi’ diye bir cümle olabilir. Fakat İngilizce kurallarına göre bu cümle devrik olur. Çünkü öznesi belli olmalı. O dirildi’ veya İsa dirildi’ gibi özne açık bir şekilde söylenmeli. Allah’ın isimleri de buna benzer şekilde dilbilgisi kurallarından etkilenir. O yüzden, Allah’ın isimleri yalnız tutarlı sayılır bir şekilde çevrilebilir. Türkçe Kutsal Kitap çevirilerine dönersek, Allah’ın çoğu ismi bunun gibi tutarlı sayılır şekilde çevirmiştir. Tercümanlar, hedef kitleyi düşünerek her orijinal Allah ismi için en uygun karşılılığı seçtiler. Sonra ise ayetin cümle yapısına göre, onun karşılığıyla, bir zamirle veya Dirildi’ cümlesindeki gibi açık tek bir kelime yazmadan Allah isimlerini çevirmişlerdir. Şimdi örneklere bakalım. İlk Kutsal Kitap Türkçe çevirisi 1666 yılında bitirilmiştir.[3] Bu ilk çeviri ile onun 1819 kopyasında Allah’ın isimleri biraz serbest bir şekilde çevrilmiştir, aşağıda bunu ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. Kieffer tarafından revizyonu yapılan 1827 Kitabı Mukaddes’te,[4] Allah’ın isimleri tutarlı bir şekilde çevrildiler ve bu, daha sonra yapılan çevirilere örnek oldu. Bu yıl çıkacak olan Halk Dilinde Kutsal Kitap hariç HAKK’ın Yeni Ahit bölümü 2012’de Halk Dilinde İncil olarak basılmıştır, 1827 KM’den sonra gelen Türkçe çevirilerin hepsi ondan örnek alıp Allah’ın isimlerini tutarlı sayılır bir şekilde çevirmiştir. Tablo 1, Türkiye kiliselerde kullanılmış ve kullanılmakta olan çevirileri gösterir. Tablo 1 Kutsal Kitap Türkçe Çevirileri YA = Yeni Ahit[5] Ali BeyKiefferTurabi EfendiSelim EfendiKMKMKKHADİ1666YA 18191827Yar Mez 1852YA 1857YA 1866Mez 1868Yeş 1876Tevrat 1877188619412001YA 2012Osmanlı Türkçesi Arap harflerindeÇağdaş TürkçeSerbestTutarlı sayılır KK Tanrı’lı, diğerler Allah’lıSerbest Tablo 1’in gösterdiği gibi, yalnız Ali Bey’in 1666’da bitirdiği ilk Türkçe çeviri, onun 1819 kopyası ve onlardan ilham alan Halk Dilinde İncil hariç, Türkçe çevirilerin hepsi Allah isimlerini tutarlı sayılır bir şekilde çevirdiler. 1827’den 2001’e kadar, bütün çeviriler tutarlı, Allah kelimesini içeren çevirilerdir. 2001 Kutsal Kitap ikinci baskısı, 2008 tutarlı, Tanrı kelimesin içeren bir çeviridir.[6] Tablo 2, üç farklı gruba örnek olarak 1666 Ali Bey, 1941 KM[7] ve 2001 KK’tan bir ayet gösteriyor. Tablo en yeni çeviriyle başlıyor. Orijinal İbranice metne göre, Mısır’dan Çıkış 223-25’te Allah’ın ismi olan Elohim ismi 5 kere bulunuyor. Kutsal Kitap çeviri takımı akıcı bir çeviri sunmak isteyerek her beş ismi açık bir isimle çevirmedi. Çeviri takımı, Elohim için Tanrı’ kelimesini seçti ama iki kere yazmak daha açık ve akıcı olur diye düşündüler. 1941 KM ise, tutarlı bir şekilde Allah ile çevirdi. İlk 1666 çevirisi tutarlı değildir. Üç farklı Allah ismi kullanılmıştır Cenab-ı İzzet, Cenab-ı Hak ve Cenab-ı Bari.[8] Tablo 2 Mısır’dan Çıkış 223-25 2001 KKAradan yıllar geçti, bu arada Mısır Kralı öldü. İsrailliler hâlâ kölelik altında inliyor, feryat ediyorlardı. Sonunda yakarışları Tanrı’ya erişti. Tanrı iniltilerini duydu; İbrahim, İshak ve Yakup’la yaptığı antlaşmaya anımsadı. İsraillilere baktı ve onlara ilgi KMVaki oldu ki, o çok günler geçerken, Mısır Kralı öldü. İsrail oğulları kölelik sebebiyle inlediler ve feryat ettiler. Kölelik sebebinden onların figanı Allah’a çıktı. Allah onların iniltilerini işitti ve Allah İbrahim’le, İshak’la ve Yakub’la olan ahdini hatırladı. Allah İsrail oğullarını gördü ve Allah’a malûm Ali Beyve niçe eyyâmdan soŋra Mısır pâdişâhı öldü ve benî İsrâʾîl kullukdan âh ėdip feryâd ėtdiler de kulluk sebebinden olan feryâdları Cenâb-ı ʿİzzete çıkdılar Cenâb-ı ʿİzzet dahi feryâdını işitdi hem Cenâb-ı Hak İbrâhîm İshâk ve Yaʿkûb ile ėtdiḡi ʿahdini hâtırına getirdi ve Cenâb-ı Bârî benî İsrâʾîli görüp Cenâb-ı Bârîye niyetce maʿlûm oldu Her üç çeviri, İbranilerin yakarışları kime ulaştı, kim onları duydu, kim ahdi hatırladı, kim gördü ve kim ilgi gösterdi, bunları doğruca ifade ediyor; hepsi Allah’tır. Fakat aynı zamanda Elohim’in kim olduğunu farklı bir şekilde açıklıyor. Bu örnekten, Türkçe Kutsal Kitap çevirisinin çoğunun Allah isimlerini tutarlı sayılır bir şekilde çevirdiğini görüyoruz. 1666 Ali Bey çevirisi farklıdır. Fakat bütün 1666 çevirisine bakıp çok da fazla serbest bir çeviri olmadığını anlarız. Elohim serbestçe çevrildi ama Allah’ın diğer isimleri –YHWH, Adonai, Şaddai, sayılır bir şekilde çevrilmişlerdir. Tablo 3 bunu açıklıyor. Yine Mısır’dan Çıkış bölümüne bakıp Allah’ın özel isimleri olan YHWH ve Adonai isimlerinin nasıl çevrildiğini görelim. Tablo 3 YHWH ve Adonai, Mısır’dan Çıkış Orijinal İbranice2001 KK1941 KM1666 AliBeyYHWH Mısır’dan Çıkış 398RAB 371RAB 386Allâh Teala 396Adonai Mısır’dan Çıkış 8[9]Rab 7 Egemen 1Rab 4 RAB 4Rabb 6 Allâh 1 Gördüğümüz gibi, her üç çeviri YHWH ve Adonai isimlerle ilgili tutarlı sayılır. 1941 KM, yeni Latin harflerine henüz alışmakta olduğu için Adonai için kendi sistemini azıcık yarım bırakmış ama sistemi belli; YHWH = RAB ve Adonai = Rab. 2001 KK da aynı sistemi kullandı. Egemen’ ise bir istisna değil, hatta çok titiz bir sistem gösterir. Mısır’dan Çıkış 2317 ayetinde bulunan Adon YHWH’i, 2001 Kutsal Kitap’ta hepEgemen RAB’ olarak çevrilmiştir. Yoksa normal Adon = Rab ve YHWH = RAB karşılıkları, Rab RAB’ yapardı. 1666 çevirisi sadece Elohim’i ve Yunanca olan Teos’u serbestçe çevirdi, diğerleri tutarlı sayılı şekilde çevrildi. Allah’ın isimlerini biraz serbestçe çevirdi. Allah’ın özel ismi Türkçe Kutsal Kitap çevirileri arasında, tutarlıktan başka Allah isimlerle ilgili daha büyük fark vardır. 1666 yılındaki ilk çeviri, YHWH’i Allah’ diye çevirdi. Gördüğümüz diğer çeviriler, RAB diye çevirir. İlginç olan, 1666 çevirisi ve onun 1819 kopyası hem Allah hem de Tanrı kelimelerini kullandı ama sonraki basımlar ya Allah ya da Tanrı kelimelerini kullandılar. Şimdi soralım, 1665 ilk çevirisi niye Elohim’i ve Teos’userbestçe çevirdi? Her iki farklılık özel isimler konusuyla ilgilidir. Bunu anlamak için, yine dilbilime dönelim. Özel isimler, gramer kurallarına göre diğer isimlerden farklıdırlar. Mesela, eşimin ismi Melissa. Onu birileriyle tanıştırdığımda Melissam eş’ diyemiyorum. Eşim Melissa’ demem gerek. İshak Peygamber Türkçe bilseydi, hiç İbrahimim baba’ demezdi, babam İbrahim’ derdi. Buradan anlıyoruz ki, bir sürü kelime aynı kişiyi kastedebilir, İbrahim, baba, vb. ama iki-üç ismi birlikte kullandığımızda, bu kişinin daha özel olduğunu görürüz. Bu özellikle ilgili birçok noktayı konuşabiliriz ama bu noktalardan bir tanesi hem kolay hem de konuştuğumuz konuyla ilgilidir. Özel isim olan babam İbrahim’ gibi isimler -im, -sı, -iniz, vb. ekler almaz, daha az özel olanlar alır. İbranice Allah isimlerine dönelim. Hangisi Allah’ın özel ismidir? YHWH mi? Elohim veya Adonai mı? YHWH’dir ve beklediğimiz gibi, orijinal İbranice metinlerde YHWH hiçbir ayette -im, -sı, vb. gibi ekler almaz. YHWHim veya YHWHsi gibi hiçbir ifade karşımıza yılındaki ilk Türkçe Kutsal Kitap çevirisi bu özelliğe önem verdi. 1660’larda -ve galiba bugünlerde Türkiye’nin büyük kısmında olduğu gibi- O’nun özel ismi Allah’tı. O yüzden 1666 çevirisinin tercümanı olan Ali Ufki, özel isim olan YHWH’iAllah ve Allah Teala olarak çevirdi. Ondan sonra, Elohim için bir karşılık arayınca, Tanrı’yı seçti. Yukarıda yalnız Mısır’dan Çıkış 223-25’i okuduk. Ancak 1-8. bölümlerin hepsini okusaydık, 50’den fazla kez Elohim isminin bulunduğunu ve40’tan fazla kez Tanrı veya Tanrı Teala olarak çevrildiğini görürdük. Mısır’dan Çıkış ve birçok Eski Ahit bölümünde, bazı bölümlerde Elohim ismi serbestçe çevrilir ama gitgide daha çok Tanrı ve Tanrı Teala olarak çevrilmeye başlanmıştır. Vaiz bölümünün tümünde Elohim’i Tanrı ve Tanrı Teala olarak çevirmişti. O yüzden Ali Bey’in sistemini şöyle özetleyebiliriz; YHWH = Allah Teala ve Elohim = Tanrı Teala ve bazen diğer isimleri. Yani Allah ismi zaten YHWH için kullanıyor diye Elohim için Tanrı ismini seçti. Fakat Tanrı kelimesi yetmeyebilir diye düşünerek bazen Elohim’i serbestçe çevirmeye karar verdi, Mısır’dan Çıkış 223-25’te gördüğümüz gibi. 1827 revizyonunda, daha tutarlı bir yöntem kullandı ve etimolojiye önem verdi. Dil bilimciler, İbranice Elohim ve Arapçadan alınan Allah kelimelerinin aynı kökten geldiğini açıklıyor. O yüzden 1827 revizyonu Allah’ı, Elohim için kullanmayı uygun gördü. Ondan sonra, YHWH için nasıl bir karşılık olur diye düşündüğünde, birçok modern dillerin yaptıkları gibi Septuaginta’dan örnek alarak Efendi’ anlamıyla gelen Rab kelimesiyle çevirdi. Yine Septuaginta’dan örnek alarak Adonai için de Rab kelimesini kullandı. Osmanlıca metinler Arapça harfleriyle yazıldıkları için YHWH = Rab ve Adonai = Rab. Latin harfleri kullanılmaya başladığında, büyük-küçük harflerle ayırıp YHWH = RAB ve Adonai = Rab sistemini görüyoruz, 1941 KM’te yapıldığı gibi. Bunun üzerine, 2001 Kutsal Kitap’a kadar her Türkçe Kutsal Kitap çevirisinin Allah ile başladığını düşünebiliriz. 1941 KM gibi, çoğu etimolojideki bağlantıyı görüp Allah kelimesini, Elohim için kullandı. 1666 çevirisi ise özel isim konusunu düşünerek Allah kelimesini, YHWH için kullandı. Buradan yola çıkarak sistemlerini kurmaya devam ettiler. Fakat beklediğimiz gibi, her iki sistem de mükemmel, sorunsuz çeviri yapamamıştır. 1665 çevirisinin sorununu zaten gördük. Ali Bey Elohim için yeterli bir karşılık bulamadı. Diller o kadar farklı ki YHWH, Elohim, Adonai, vb. içintamamen aynı karşılığın bulunabileceği beklenmesin. O yüzden Ali Bey, Elohim ismini çevirdi ama keşke okuyucuya bir ipuçu önem veren çeviriler ise tutarlıdırlar ama ortaya tuhaf Allah isimleri çıkartırlar. Mesela, YHWH -imiz eki gbi ekler almaz fakat Elohim alır. O yüzden orijinal metinlerde Elohimimiz YHWH gibi ifadeler yaygındır. Dolaysıyla 1941 KM’te Allahımız Rab’ gibi ifadeler bulunuyor. Fakat Allahımız Rab’ için internetten arama yaptığımızda, yalnız Hristiyan siteleri çıkar. Çünkü Türkçe konuşanların çoğu Allah’ı özel isim olarak kullanıyor, Rab değil. Yani Rabbimiz Allah’ olur ama Allahımız Rab’ denmez, yalnız tutarlı şekilde Allah kelimesini kullanan Kutsal Kitap çevirilerinde bulunur. Bunlar da tam tutarlı olamazlar, iki kez “Rab RAB” olmasın diye 2001 Kutsal Kitap versiyonu, Adon YHWH için Egemen RAB’ gibi bir ifade kullanır. Ama bu sorunları abartmayalım. Hepsinin anlamı doğru gelebilir, ama biraz tuhaf da görünebilir. Sonuç Çeviriler üzerinde yapılan araştırmalar, okuyucuların bir metin devamlı okurlarsa, giderek doğru anladığını gösteriyor. Bir okuyucu ilk okuduğu zaman doğru anlamazsa da okumaya devam ederse anlamı çözer. O yüzden hem Tanrı hem de Allah kelimesini kullanan çeviriler doğru anlamı verir. Serbest ve tutarlı çeviriler doğru anlam verebilirler. Kilise zaten sorunlu Kutsal Kitap çevirisini kabul etmez. O yüzden, güvenli bir şekilde şunu diyebiliriz Allah da olsa, Tanrı da olsa, tutarlı da olsa, serbest de olsa, okuyucu anlamak isterse, anlar -inanmak farklı bir konu tabii. Allah tercümanlara yeterince akıl vermeye devam etsin, okuyacak kişileri de aydınlatsın. [1] Kutsal Kitap çevirilerin bütün ayrıntılı tarihçesinin Türkçe ve İngilizcesi versiyonları şu linkte bulunmaktadır Dil Değişir Kelam Değişmez’in önsözü bu tarihçenin kısaltmasıdır. [2] Eved, köle’ Yar. 925, kul’ Yar. 926, adam’ Yar. 1415, uşak’ Yar. 242, görevli’ Yar. 4020, ulak’ Say. 2218, hizmetkâr’ Hak. 324, komutan’ 1Sa. 1830, asker’ 1Sa. 226, subay’ 2Sa. 111, elçi’ 1Kr. 51 ve arkadaş’ 2Kr. 911 olarak çevrilmiştir. Bazen de aynı anlama gelen, isim olmayan bir ifadeyle çevrildi, mesela hizmetine verdim’ Yar. 2737 ve buyruğundaki’ 2Sa. 1019. [3] Bazı tarihçeler 1665, bazıları da 1666 yılında bittiğini anlatır. [4] 1666 ile 1888 arasında çevirilerin bir sürü farklı başlığı vardı. Ama hepsinin 1666 ilk çevirisiyle bağlantıları vardır. Bu yüzden bu yazıda 1888 revizyonunun başlığı olan Kitabı Mukaddes’ hepsinin başlığı olarak kullanılmaktadır. [5] Bu çevirilerin hepsi ve bulunur. [6] Aslında Kutsal Kitap’la birlikte birçok aynı yıllarda çıkan Tanrı’lı çeviriler çıkmıştır ama o çeviriler Kutsal Kitap’a çok benziyor ve Türkiye kiliselerin tarafından pek kullanılmıyorlar diye bu tabloya dahil edilmemişler. [7] “Eski Çeviri” olarak bilinen Kitabı Mukaddes’te tırnaklar ve bazı eski imla bulunduğu için bu yazıda Kitabı Mukaddes Şirketi tarafından düzenleniyor Kitabı Mukaddes Revizyonu’ndan alıntı alınmıştır. 1941 Kitabı Mukaddes ile revizyonunun arasında farklılıklar yalnız imlayla ilgidir. [8] Cenab, bir saygı ifadesidir. Bari, yaratan’ demek. [9] Toplam 16 tane bulunma var. Fakat 8 tane efendi’ anlamıyla büyük bir insanı kastediyor, Allah’ı kastetmiyor.
Hadislerde Geçen Allah’ın İsimleri Ebû Hüreyre rivayet etmiştir َل َخَد َّ لِا ٌد َحَا ا َهُظ َف ْحَي ل َ ا ًد ِحاَو َّ لِا ٌةَئا ِم ا ًم ْسا َنو ُع ْسِت َو ٌة َع ْسِت ل ِٰ ّ ِ َر ْت ِ وْلا ُّب ِحُي ٌر ْتِو َو ُه َو َة َّن َجْلا “Allah’ın 99 ismi vardır. Yüzden bir eksik. Bu isimleri bir kimse ezberlerse hıfz cennete girer. O tektir, teki sever.” Buhârî, De’avât, 68, VII, 169 465Page 2 and 3 DUALAR َة َّن َجْلا َل Page 4 and 5 DUALAR el-Muğnî insanlara mal mPage 6 and 7 DUALAR es-Sâdık söz, iş, vaat Page 8 DUALAR en-Nazîf فيظنلا ; sö
Allah Azze ve Celle, bütün kitaplarını tam ve hükümler ile beraber göndermiştir fakat zamanla insanlar kitapları içindeki hükümleri kendi menfaatlerine göre değiştirip düzenlediler, tahrif ettiler. Fakat her ne kadar Kur’an dışındaki diğer hak kitaplar tahrif edilmiş olsa da içinde Peygamber Efendimiz geleceğine ve son peygamber olduğuna dair deliller mevcuttur. Tarih boyunca yeryüzünde hak olan her şeyi silmek isteyen insanların, kitapları tahrif edenlerin bile bilmediği bir nokta vardır ki; her şey ancak Allah’ın elindedir. Allah isterse değiştirebilirler fakat Allah istemezse gözlerine kulaklarına perde indirir ve değiştiremezler. Peygamber Efendimiz dair deliller de bu duruma benzer. Her ne kadar İncil ve Tevrat tahrif olsa da Peygamberimiz’e dair birçok delil mevcuttur. Hicri 1261-1327 yılları arasında yaşayan, ailesi Ehl-i Beyt’ten olan Suriyeli alim Hüseyin Cisri, mukaddes kitaplardan Peygamber Efendimiz ile alakalı yüz on dört işaret çıkarmış ve bütün bunları Türkçeye de çevrilen “Risale-i Hamidiyye”sinde yayınlanmıştır. Eski mukaddes metinler arasında en çok tahrif edilmiş olma özelliğini taşıyan Tevrat’ta bile, Peygamberimize ait şu işaretler vardır “O, iki binici gördü, biri merkep üzerinde, diğeri deve üzerindeki binicilerdi. O, dikkatle dinledi.” İşaya XXI, 7 Burada peygamber İşaya tarafından bildirilen iki biniciden merkep üzerinde olanı Hz. İsa Çünkü İsa peygamber, Kudüse bir merkep üzerinde girmiştir. Deve üzerinde olan kişiyle de, Peygamber Efendimiz’e işaret edildiği açıktır. Efendimiz Medine’ye girişte devesinin üstündeydi. Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, İncil tercümelerinde “faraklit” veya “paraklit” perikletos kelimeleri aynen muhafaza edilirken, yakın zamanlarda basılmış olan İncil tercümelerinde bu kelime değiştirilerek Arapça tercümelerinde “muazzi”, Türkçe tercümelerinde ise “teselli edici” şeklinde verilmiştir. Hazreti Şuayb as’ın suhufunda, Efendimizin asm ismi “Müşeffeh” şeklinde geçer ki, kelime olarak tam karşılığı “Muhammed” dir. Tevrat’ta geçen “Münhemenna” isminin karşılığı da, yine “Muhammed”dir. bilindiği gibi Muhammed kelimesinin lügat karşılığı da, “tekrar tekrar methedilmiş” şeklindedir. Bunların dışında, Efendimiz’in ismi, Tevrat’ta çoklukla “Ahyed”, İncil’de ise, ”Ahmet” olarak geçmektedir. Eski Ahit, İşaya bölümü 42, adeta Peygamber Efendimiz anlatmakta ve O’nun geleceğinden haber vermektedir… İlk önce Eski Ahit’in bu bölümünü okuyalım ve daha sonra Tevrat’ta geçen bu ifadeleri tahlil edelim “İşte kendisine destek olduğum, gönlümün kendisinden razı olduğu seçtiğim kulum. Ruhumu yani Cebrail’ionun üzerine koydum. Milletler için adaleti meydana çıkaracaktır… Bağırıp çağırmayacak. Sokakta sesini yükseltmeyecek… Ezilmiş kamışı kırmayacak ve tüten fitili söndürmeyecek. Adaleti sadakatle ulaştıracak… Yeryüzünde adaleti sağlayana dek cesaretini yitirmeyecek ve kıyı halkları O’nun kanunlarını bekler… Gökleri yaratıp, onları yayan, yeryüzünü ve ürününü seren, Dünya’daki insanlara soluk, orada yaşayanlara ruh veren Efendiniz Allah diyor ki Ben Efendin, Seni doğrulukla çağırdım. Elinden tutacak, seni koruyacağım, seni halka antlaşma ve uluslara ışık yapacağım… Öyle ki kör gözleri açasın, zindandaki tutsakları ve cezaevi karanlığında yaşayanları özgür kılasın… Ben Efendinim. Adım budur. Onurumu bir başkasına, övgülerimi putlara bırakmayacağım… Bakın önceden bildirdiklerim gerçekleşti. Şimdi de yenilerini bildiriyorum, bunlar ortaya çıkmadan önce size duyuruyorum… Ey denizlere açılanlar ve denizlerdeki her şey, kıyılar ve kıyı halkları! Efendinize yeni bir ilahi söyleyin. Dünya’nın dört bucağından onu ezgilerle övün… çöl ve onun şehirleri, Kedar’ın oturduğu köyler seslerini yükseltsinler. Selada oturanlar terennüm etsinler, dağların doruklarından bağırsınlar…” Eski Ahit İşaya bölümü 42’de geçen gelecek ile ilgili bu anlatımlar Peygamberimiz asm ile büyük bir uyum göstermektedir. Hem bu hadiselerin ileride olacağının söylenmesi de çok önemlidir. Demek ki bu müjde Hz. Musa as zamanında ve daha önce açığa çıkmamıştır; gelecekte vaki olacaktır. Şimdi bu müjdenin Peygamberimiz Hz. Muhammed olduğunu, bu ifadeleri birer birer inceleyerek görelim 1. “İşte kendisine destek olduğum, gönlümün kendisinden razı olduğu, seçtiğim kulum. Ruhumu Cebrail’i onun üzerine koydum. Milletler için adaleti meydana çıkaracaktır.” Eski Ahit İşaya 42, Ayet 1 Tevrat’ta geçen bu cümle, her kelimesiyle Peygamberimiz işaret etmektedir. Zira Allah Ona destek olmuş, ondan razı olmuş ve insanlar üzerine Onu seçmiştir. Ayrıca Cebrail as’ı Ona göndermiş ve milletler içinde adaleti onunla meydana çıkartmıştır. Demek bu ifadede geleceği müjdelenen zatın beş sıfatı da Efendimiz mevcuttur. Öyleyse Tevrat’ın bu cümlesi her kelimesi ile Efendimiz müjdelemektedir. 2. “Bağırıp çağırmayacak. Sokakta sesini yükseltmeyecek. Ezilmiş kamışı kırmayacak ve tüten fitili söndürmeyecek. Adaleti sadakatle ulaştıracaktır…” Eski Ahit İşaya 42, Ayet 2 ve 3 Tevrat’ta geçen bu ifadelerde Efendimiz güzel ahlakından haber vermektedir. Kur’an ayetleri Efendimiz bu vasfını“Muhakkak ki sen üstün bir ahlaka sahipsin.” ifadesiyle beyan buyururken, Tevrat’ta da bu şekilde haber verilmektedir. Demek geleceği müjdelenen Zat, üstün bir ahlakın sahibi olacaktır. Efendimiz ise dost ve düşmanın tasdikiyle böyle üstün bir ahlaka sahiptir. 3. “Yeryüzünde adaleti sağlayana dek cesaretini yitirmeyecek ve kıyı halkları O’nun kanunlarını bekler…” Eski Ahit İşaya 42, Ayet 4 Tevrat’ın bu cümlesi de Efendimiz haber vermektedir. Zira Efendimiz daha hayatta iken yeryüzüne hâkim olmuş ve adaleti sağlamıştır. Ve asla cesaretini kaybetmemiştir. Hatta“Allah seni insanlardan koruyacaktır.”[2] ayeti kerimesi indiğinde, çadırının önünde nöbet bekleyen sahabeleri dahi göndermiş ve onlara; “Artık beni Allah koruyacak, sizin beklemenize gerek yok.” demiştir.[3] Ve yeryüzünde, zulüm ile adeta işkence gören insanlar ve milletler, adaleti sağlayacak bu zatı beklemişlerdir. Demek bu ifade Efendimiz asm’ın cesaretinden, adaleti sağlayacağından ve kıyı halklarının onun kanunlarını beklemelerinden haber vermekle, Efendimiz asm’a işaret etmiş, hatta Efendimiz asm’ı tarif etmiştir. 4. “Ben Efendin, seni doğrulukla çağırdım. Elinden tutacak, seni koruyacağım, seni halka antlaşma ve uluslara ışık yapacağım…”Eski Ahit İşaya 42, Ayet 6 Tevrat’ta, geleceği müjdelenen O zatın, Allah’ın tarafından korunacağından bahsedilmiş ki, Allah’ın Efendimiz asm’ı en zor zamanlarda, hatta kurtulmanın imkânsız olduğu en zor durumlarda koruduğu ve Onu selamete çıkardığı tarihçe malumdur. Hatta hicrette, saklandığı mağarada, müşrikler tarafından yakalanması an meselesi iken ve yanındaki sadık dostu Hz. Ebubekir ra, Onun için gözyaşı dökerken, O metanetle sadık dostuna “Korkma, Allah bizim ile beraberdir.”[4]diyerek, bu ilahi korumanın varlığını bildirmiştir. Efendimiz asm’ın hayatının her safhasında bu ilahi koruma görülmektedir. Siyer-i Nebevi’yi iyi bilenler, bu sözümüze şahit olacaklardır. Ayrıca Efendimiz asm, halkların anlaşmasına vesile olmuştur. Onun ile kan davaları son bulmuş, düşmanlar kardeş olmuştur… Ve yine Efendimiz asm ile uluslar yollarını bulmuş, adeta onlara ışık olmuştur. Demek Tevrat’ta geleceği müjdelenen zatın üç vasfı ki I. Allah’ın onu koruyacağı, II. Halka anlaşma, III. Uluslara ışık olacağı, Efendimiz asm’ın herkesçe malum olan sıfatlarıdır. 5. “Gerçek, Mûsa demiştir “Rab size kardeşleriniz arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak, her ne söylerse onu dinleyeceksiniz. Ve bütün peygamberler, İsmail ve sıra ile gelenler, hep söylenen bu günleri ilân ettiler.” Yeni Ahit Resullerin İşleri, Bâb 3, Âyet 22 Şimdi Kitab-ı Mukaddes’ten alınan bu cümleyi tahlil edelim – Hz. Musa as, “benim gibi” sözüyle Peygamberimiz asm’ı kastetmektedir. Çünkü; cihad, getirdiği kanun ve hükümler, koyduğu cezalar, cemaati arasında sözünün dinlenir olması,.. gibi yirmi kadar hususta Hz. Mûsa as’a benzeyen; Peygamberimiz Hz. Muhammed asv’dır; Hz. Yuşa as ve Hz. İsa as değildir. 6. Paranın Mekke olduğuna, Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin Bölümündeki, Hz. İsmail as’ın Paran çölünde oturduğunu anlatan cümleler de delildir. Zira Hz. İsmail as Mekke’de oturmakta idi. Demek, Kitab-ı Mukaddes’in işaretiyle de Faran, Mekke’dir. Tevrat’ın ifadesiyle; Allah “Faran dağlarından parladığını” beyan buyurmuştur. Bu parlama, Hz. Muhammed asm’dan başka kim olabilir? 7. “Hz. İsmail’in validesi olan Hacer, evlat sahibi olacak. Ve onun evladından öyle birisi çıkacak ki, O veledin eli, umumun üstünde olacak ve umumun eli huşu ve itaatle ona açılacak.”Eski Ahit, Tekvin, 17. Bab Tevrat’ın bu ifadeleri de Efendimiz asm’den haber vermektedir. Zira daha önce açıkladığımız gibi, Hz. Hacer’in oğlu olan Hz. İsmail as’ın soyundan, Efendimiz asm’dan başka bilinen ve meşhur olan bir peygamber gelmemiştir. 8. Hz. İsa dedi; “Size gerçeği söylüyorum; benim gidişim size faydalıdır. Zira ben gitmezsem, tesellici size gelmez.”Yuhanna Bab 16, ayet 7 Acaba Hz. İsa sonra, dünyanın reisi olacak ve hak ve batılı ayırıp, Hz. İsa as’ın yerinde insanları irşad edecek, Hz. Muhammed başka kim gelmiştir? Ve Ondan başka “Alemin reisi” olma unvanına kim layıktır? Hem Hz. Davud as’dan sonra, Hz. Muhammed başka hangi nebi gelmiş ki, doğudan batıya kadar dinini neşretmiş ve memleketleri cizyeye bağlamış ve padişahları kendine secde eder gibi itaat altına almış ve her gün insanlığın beşte biri kendisine dua ve salavat okur olsun? Bunları yapmış tek kişi olarak Hz. Muhammed başka kim gösterilebilir? Demek, İncil’de, Hz. İsa sonra geleceği belirtilen “Alemin reisi” tabiri ile kastedilen; Hz. Muhammed Hem “fahr-i alem” yani “alemin kendisiyle övündüğü” unvanı, Efendimiz en meşhur unvanıdır.
tevratta geçen allah ın isimleri