🦁 Çanakkale Türküsünün Milli Birlik Ve Beraberliğimiz Açısından Önemi

Çanakkale türküsünün milli birlik ve beraberliğimiz açısından önemi. Sorunu Tarat. Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın. Millimücadeleyi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir; Milletin evlatlarıdır. Milli mücadelede şahsi hırs değil, milli izzeti nefs, gerçek saik olmuştur." "Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir." "Yurt sevgisi ona hizmetle ölçülür." "Türkiye'nin bugünkü mücadelesinin yalnı Akademimiz 2.haftasında konuğumuz TRT’de yayınlanan Kut’ul Amare Mehmetçik dizisi danışmanı olan, Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale üzerine çalışan tarihçi Muzaffer Albayrak. Çanakkale’yi neden-sonuç olarak ele alıp bugüne ulaşmaya çalışacak, “Bölgesel askeri güç nasıl oluruz” gibi sorular üzerinde Buyıl Talim ve Terbiye Kurulunun 14.07.2005 tarih ve 198 sayılı Kararı ile kabul edilen YENİ Coğrafya Dersi Müfredat Programı ile 26 Ekim 1992 Tarih ve 2369 Sayılı Tebliğler Dergisinde yayınlanan orta öğretim coğrafya, 14 Eylül 1992 Tarih ve 2366 sayılı Tebliğler Dergisinde yayınlanan orta öğretim seçmeli coğrafya Hande Hamidiye Ağırman'ın röportajı için tıklayınız. 00:35 İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Öğretim görevlisi alacak ç Havza ve Amasya Genelgeleri, yerel kongreler ile Erzurum ve Sivas Kongrelerinin millî hâkimiyet ve millî birliğin sağlanması açısından önemi vurgulanır. d) Amiral Bristol ve General Harbord Raporları üzerinden işgallerin haksızlığına değinilir. Dinle Editor: Gazete Çan. 14 Mayıs 2018 - 21:59. Çan MYO Lojistik Topluluğu 14 Mayıs Pazartesi Günü saat 13.30'da Çan MYO'da Kariyer Günleri başlığı altında bir söyleşi düzenledi. Söyleşi de Kale Nakliyat A.Ş. Stratejik Planlama Ve İş Geliştirme Yöneticisi Işıl Mert ENCÜR, Yönetim Sistemleri Ve İş Geliştirme Kuvay-ı Milliye Hareketinin Başlaması ve Batı Cephesi’nin Kurulması Kuvay-ı Milliye birliklerinin kurulmasında; Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması ve Mondros Ateşkes Anlaşması uyarınca Türk ordusunun terhis edilmesi Osmanlı hükümetlerinin Türk halkının can ve mal güvenliğini koruyamaması İtilaf Devletleri’nin Mondros Ateşkes Türkiyede Bulunan İnsan Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezleri. Görüntülemek İçin Tıklayınız. Düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin haklar. Kişilerin düşünce ya da inanç değiştirme özgürlüğü ile din ya da inancını tek başına ya da topluca ve açıkça ya da özel olarak yaşama ve açıklama TQo9. İnsanlar sadece mutlu anlarında değil zor zamanlarında da birbirlerinin yanında olmalı ve birbirlerine destek olmalı. Taziye evleri ise toplumdaki birlik ve beraberliği sağlayan unsurlardan bir tanesidir. İnsanları en zor ve acılı günlerinde yanlarında olmak onların bu acıya katlanmalarını ve bu zor günlerini atlatmalarına yardımcı olur. “Enbiyâ yurdu bu toprak; şühedâ burcu bu yer;Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer! Dışı baştan başa bir nesl-i kerîmin yâdı; İçi boydan boya milyonla şehîd ecsadı. Öyle meşbû-i şehâdet ki bu öksüz toprak; Oh, bir sıksa adam otları, kan fışkıracak! Böyle bir yurdu elinden çıkaran nesl-i sefîl, Yerin üstünde muhakkar, yerin altında rezîl"Süleymaniye Kürsüsünden Niçin “Edebiyatımızda Çanakkale” veya “Edebiyatımızda Çanakkale Savaşı, Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları, Çanakkale Zaferi” değil de, “Mehmet Âkif ve Çanakkale” Çünkü artık Çanakkale deyince ilk önce Mehmet Âkif’imizi hatırlıyoruz da ondan. Çanakkale ve Mehmet Âkif birbirinden kopmaz iki kavram, iki isim hâline geldi. Bu nasıl oldu? Çanakkale Savaşı’nı ve Zaferi’ni sözle, şiirle, malzemesi kelimeler olan edebiyat sanatıyla o ebedîleştirdiği için. Çanakkale şehitleri ve bütün şehitlerimiz için, Mehmetçik için, en güzel ve en büyük, en muhteşem âbideyi kelimelerle o diktiği için. Safahat’ın 6. kitabı olan Âsım’ın sonlarında yer alan ve bağımsız bir biçimde “Çanakkale fiehitleri, Çanakkale fiehitlerine, Çanakkale fiühedâsı, Çanakkale Destanı, Meçhul Asker” adlarıyla da yayınlanan ve anılan, taşlara kazılmaya ve altınla yazılmaya layık bu şiir, ilk defa yayınlandığında; devrin ileri gelen şair, yazar ve hatiplerinden, “Kara Bir Gün”, “Rus Kimdir? Moskof Nedir?” ve “Dâüssıla” gibi çok ünlü eserlerin sahibi Süleyman Nazif şöyle diyor “Allah’ın şehitleri olduğu gibi, şairleri de var.” “Âsım, asrımızın a’sar-ı müstakbeleye bir hediyye-i tahassüsü, bir selâm-ı heyecânıdır.” Servet-i Fünûn’un bir başka tanınmış şair ve naşiri Cenab fiehabettin’e göre ise; “Mehmet Âkif, bizim yalnız asrımızın değil, hatta tarihimizin en büyük “dâsitânî şairi”dir... O, nefhasının müstesnâ kuvveti, kârihasının fevkalade servet ve semâhati, dehâiyyetinin pâyansız imbisatı ve san’atının tannân selâset-i mûsikîyesi ile memleketimizin yegâne dâsitânî şâiridir... Onun kalbi, fânî hislerden çok uzak ve çok yüksek iki aşk ile yanar Din aşkı, vatan aşkı.” Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar bir kaç devri, uzun hayatı boyunca yaşamış “fiâir-i Âzam” unvanlı Abdülhak Hâmid de, Çanakkale Destanı için şu önemli sözü söylemiştir ”Âkif’in bu eseri, dünyâ durdukça, yaşayacaktır. Onun bir nazîrini yapmak muhaldir”. “Altının kıymetini sarraf bilir.” denilmiştir. Görüyorsunuz, bu sözleri rastgele birileri söylese fazla bir ehemmiyeti olmaz. Ama aynı sözler en büyük edebiyat otoriteleri tarafından, üstelik çağdaşı olan üç meşhur şair tarafından söyleniliyorsa ki, aslında şairlerin, genel olarak da bütün sanatçıların, birbirlerini kıskanmaları çok görülen olaylardandır, işte o zaman bu sözler çok büyük bir önem kazanıyor. Her yıl 18 Mart’ta Çanakkale Zaferi’ni kutluyor ve aziz şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyoruz. Bundan altı gün önce de İstiklal Marşı’mızın TBMM’nce kabulünün yeni bir yıldönümünü idrak ediyoruz. Ne mutlu bir tesadüftür ki, millî birlik ve bütünlüğümüzün temellerinden ikisi, her yıl Mart ayında 12 ve 18 gündeme gelmektedir. Bence bu iki tarihî ve edebî olay arasında çok önemli bazı benzerlikler mevcuttur. Bir kere unutmamak lazımdır ki, I. Dünya Savaşı içinde yedi düvele karşı çarpışan Osmanlı, bu ölüm kalım mücadelesinin en önemli cephe ve safhasını oluşturan Çanakkale Muharebelerinde, denizde ve karada, düşmanlarına henüz bitmediğini, tükenmediğini göstermiş bulunmasa, yenilginin zehirini mağrur ve kuvvetli düşmanlarına yudum yudum içirmiş olmasaydı, talihinin tersine dönmesinden bu yana bütün dünyaya karşı, ilk defa “hasta adam”ın ölmediğini ispat ederek dimdik karşılarına dikilmeseydi, Osmanlı’nın külleri arasından Mondros Mütarekesi ve vatanımızın bir kısmının işgaline rağmen, yeni bir silkiniş ve dirilişle Millî Mücadele kıyamını gerçekleştirebilir ve Yeni Türk Devleti’ni kurabilir miydik? O halde, bir yığın askerî, siyasi ve içtimai gerekçelerinin tafsilatıyla ortaya koyacağı bir gerçeği bir cümlede özetleyelim; Nasıl ki, Mehmet Âkif’in kaleminden çıkmış İstiklal Marşı, Kurtuluş Savaşı henüz zaferle neticelenmeden yazılmış ve cephede çarpışan askerlerimize ve varıyla yoğuyla onu destekleyen cephe gerisindekilere büyük bir ümit ve iman aşılamış ve millî direnişin manevi dayanaklarından biri olmuşsa; Çanakkale Savaşları ve Zaferi de, tıpkı onun gibi, Kurtuluş Savaşı’mızın maddi, manevi ve askerî zemini üzerinde bina edilmiştir. Bugün de her iki savaş ve bu savaşların edebiyatımızdaki yankılarından olan Çanakkale Destanı ile İstiklâl Marşı, millet ve devlet olarak varlığımızın, millî birlik ve beraberliğimizin, iki önemli sütununu oluşturuyor. Nitekim İstiklal Marşı 1982’de Anayasa’ya da konularak, Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilmez bir manevi mirası olduğu devletçe de tescil edilmiştir. Bu milletin gönlüne taht kurmak, dünya Türklüğünün en büyük ümidi, sevgilerini yönelttikleri yer ve bütün Müslümanların bağımsızlıklarını yeniden elde etmek için örnek aldıkları bir ülke ve devletin İstiklâl Marşı’nın şairi olmak ve İstiklâl Mücadelesi’ne zemin oluşturan büyük Çanakkale mukavemetinin en güzel destanını yazmak; bir şair için, bunlardan daha büyük şeref olur mu? Bu ona, 63 yıllık hayatı boyunca, milleti için, bütün Müslümanlar için, ağlayan bir göz, sızlayan bir yürek, karakter âbidesi bir Müslüman Türk, bir mümin olmanın ecir ve manevi mükâfatlarından biri olsa gerek. Hiç şüphesiz o, hem Millî Mücadele’nin, hem de bugünkü millî bütünlüğümüzün manevi mimarlarındandır. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline koyduğu, çok değerli harçlardır. Ayrıca Âkif, sadece bu iki eseriyle değil yedi kitaptan oluşan Safahat’ıyla, öteki eserleriyle ve üstün şahsiyetiyle de millî ve manevi bütünlüğümüzün bir teminatıdır. 500 küsur sayfalık Safahat, Türkiye’de en çok basılan ve okunan şiir kitabıdır. Bugüne kadar Safahat’ın 50’den fazla baskı yaptığını söylemek, bu konuda bir fikir verebilir. Mehmet Âkif için, Türk kültür ve edebiyatının temel esaslarından biri olan bu aziz insan için, ölümünün 50. yılına rastlayan 1986’da ve onu takip eden birkaç yıl içinde, devletçe de anma toplantıları ve çeşitli faaliyetler yapıldığını biliyoruz. O tarihten bu yana, telif haklarının kamuya geçmesi ile dileyen herkes Mehmet Âkif’in eserlerini basabilmektedir. Bu cümleden olarak, Kültür Bakanlığı Safahat’ı yeniden bastırmış, ayrıca onun tenkitli basımını yaptırmıştır. Bu diziden, Mehmet Âkif’in Makaleleri de defalarca basılmıştır. Eseri, yayına, değerli hocamız Prof. Dr. Abdülkerim Abdulkadiroğlu ve eşi hazırlamıştır. Yine Kültür Bakanlığı, Yavuz Bülent Bâkiler, Neriman Malkoç Öztürkmen ve daha başka yazarların da, Âkif ve eseri üstüne hazırladığı kitapları neşretmiştir. Âkif, bugün Türk kültür ve edebiyatı içinde, birincisinden çok daha canlı ve uzun ikinci hayatını yaşamaktadır. Mehmet Âkif merhum, hayattayken de birleştirici bir şahsiyetti. Bütün bir milleti aynı ulvi gayeler etrafında birleştirerek onun güçlü olmasını sağlamaya çalışıyordu. Harbiye Nezaretine bağlı Teşkilat-ı Mahsusa Askerî İstihbarat adına Berlin’e gitmesi, “Necid Çöllerinden Medine’ye“ koşması, Millî Mücadele’de İstanbul’dan Anadolu’ya geçerek, arkadaşı Eşref Edip’le Fergan birlikte çıkardığı Sebilürreşad dergisini Kuva-yı Milliye emrine vermesi, bâzı yerlerde çıkan isyanların bastırılmasındaki gayretleri, camilerdeki vaazları, hutbeleri, askere ve bütün millete maneviyat aşılayan konuşmaları, yazıları, şiirleri, gezileri, bu birleştirici şahsiyetini çok iyi gösterir. O aynı zamanda edebiyatımızda D. Mehmet Doğan’ın da belirttiği gibi, camiye girmiş, hutbe ve vaazlarda eserinden örnekler okunmuş, hemen hemen yegâne şairdir. Mevlid müellifi Süleyman Çelebi’den beri bu durum 5 asır boyunca bu ölçüde başka hiçbir Türk şairine nasip olmamıştır. Aynı hususiyetini, ölümünden sonra da eseri, şahsiyeti ve hatırası ile devam ettiriyor. Bugün biz başta Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı olmak üzere bütün tarihimizin, kahraman mücahitlerini, şehit ve gazilerimizi, Anafartalar’ı, Arıburnu’nu, Conkbayırı’nı, İstiklal Marşı’nı hep birlikte anıyorsak, bunun bence başta gelen sebebi, hem millî hafızamızı tazelemek, hem ölülerimizi veya ölümsüzlerimizi hayırla anmak, gazilerimize teşekkür etmek, bugüne hangi çetin yollardan geçilerek gelindiğini, bugünün kıymetini bilebilmek için dünü bilmek gerektiğini, bugünün kıymetini genç nesillere anlatmak ve millî varlık ve bütünlüğümüzü en güçlü şekilde devam ettirmek, bağımsız yaşamak ve milletler yarışında layık olduğumuz yeri alabilmek, geçmişimize karşı vefa, minnet ve şükran duygularımızı yenilemek içindir. Muhtaç olduğumuz bu asil duygular ve fikirler, hem Çanakkale Destanı’nda, hem de İstiklal Marşı’nda hakkıyla ve fazlasıyla vardır. Âkif bir şiirinde şöyle diyor Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. Biliyorsunuz tefrika, bölücülük demektir. Aynı duygu ve düşünceler, birlikten kuvvet doğacağı, parçalanmanın, bölünmenin milletleri, devletleri, Müslümanları felakete sürükleyeceği; Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde de dile getirilmiş bir hakikattir. Safahat’ın muhtelif şiirlerinde bütün bu hususlar defalarca ve somut örneklerle, ibret verici bir biçimde ifade edilmiştir. Âkif, hayatı boyunca milletini toparlamaya, demetlemeye çalışan bir manevi çoban hayatı yaşamıştır. Çanakkale Muhârebelerinde şehit düşen Mehmetçiğe şu sözlerle seslenir “Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhîd’i” Âkif gerek Çanakkale şiirinde, gerekse İstiklal Marşı’nda, vatan, din, istiklal, bayrak, millî bütünlük, hür yaşama hakkı, millet, ülkü birliği, millî tarih, ordu, şehitlik... gibi üstün kıymetlerin savunmasını yaparak emperyalizme ve haçlı zihniyetine hücum ediyor. Bu kıymetler bugün de önem ve değerlerini korumaktadır; kıyamete kadar da koruyacaktır. İşte, atalarımızdaki “din ü devlet” kaygısının, “devlet-i ebed-müddet” endişesinin de manası budur. Bugün şu veya bu tarzda bölücülük yapanlara, buna gücü yetmeyeceklere en güzel ders, ibret ve cevaplar, Âkif’in eserinde bol bol vardır. Son zamanlarda bölücülüğe yeltenenlere, böyle bir art niyet taşıyanlara söylenecek tek bir söz vardır. Ali Suavi’nin deyişiyle; “Arkadaş sen de aynı gemidesin.” Unutma ki, bu çatı yıkılırsa altında sen de kalırsın!... En geniş çerçevede milletin, özel olarak da aydınların ve gençlerin bir ortak millî kültür hamûlesine sahip kılınması, asgari değil, azami müştereklerde birleşme için aynı kültür dinamikleriyle beslenmesi yönünde, devletin gerekli tedbirleri daha yoğun biçimde alması beklenir. Bu konuda rahmetli hocam Prof. Dr. Mehmet Kaplan, “Maalesef bugün aydınlarımızın müşterek okudukları on kitap bile yoktur.” derdi. Yaklaşık kırk yıl önce söylenen bu sözler, geçerliliğini maalesef bugün de korumaktadır. Milleti millet yapan en önemli unsurlardan biri, ortak mazi ise; bir diğeri de, ortak geleceği meydana getirecek olan gâye birliğidir. Ortadoğu ile ilgili kıymetli eserlerin sahibi Prof. Dr. Mim Kemal Öke, memleketimizde zaman zaman görülen bölücülük faaliyetlerinden biri üzerine yazdığı bir yazıda şunları söylüyor; “Gazetede kışkırtılıp sokağa dökülen kimselerin resmini gördükçe aklıma, nedense Mehmet Âkif geldi. Kendi kendime, acaba o insanlar; Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiliz emperyalistlerin kışkırtmasıyla tezgâhlanan isyanlara karşı, mukaddes topraklara düşüp; “Ezelden kaynaşan ervâha ayrılık var mı?Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı?Olunca minberimiz, arşımız, Hudâ’mız bir; Benim de beklediğim nur, O’nun da gâyesidir” diye haykıran Mehmet Âkif’i bilirler mi? Veya Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı ayaklananların, Filistin’de Musevi Yurdu ve Ortadoğu’da İngiliz mandası ile karşılaşınca, nasıl pişman olduklarını bilir mi?” Hâlâ ateş, barut ve duman kokuları bütün şiddetiyle devam eden Ortadoğu’da yaşanan büyük facianın Irak Savaşı ve Filistin Dramı meydana gelmesinde, asırlarca birlik ve beraberlik için kanını sebil eden atalarımıza karşı yapılan ihanetlerin, arkadan vurmaların, bir bakıma bedelinin ödenmesi hâdisesi yok mudur, dersiniz? Buna hiçbir zaman sevinmek, üzülmemek mümkün değildir; ancak Osmanlı’nın çekildiği topraklarda kurulan 30 kadar devlet veya devletçiğin, o günden bugüne kadar fokur fokur kaynaması ve kiminin kurda kuşa yem olması, düşünenler için bir ibret levhası oluşturmuyor mu? Bu konuda söyleyeceğim tek söz kaldı; “fianlı Çanakkale Müdafaası ve Millî Mücadele Destanı ve bütünüyle İstiklal Marşı hepimizindir.” Unutmamalıyız ki, hepimizde ortak olan yönler, yanlar, inançlar, özellikler, farklı olan yönleri söylemeyi bile değmez kılacak kadar fazladır. Bütün dış güçlerin parça parça edemedikleri, bölük pörçük hâle getiremedikleri, bir tek Türkiye’miz kaldı. Bu bakımdan çok dikkatli olmalıyız. Birlik ve beraberliğimize sımsıkı sarılmalıyız. Tarihte, Anadolu toprağı binlerce yıl boyunca birçok kavme mezar olmuştur. Tarihten ibret alarak, onun tekerrür etmesine fırsat vermeyelim...Not Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi Mart 2010 sayısında yayınlanmıştır. Tarih Bekir Oğuzbaşaran ERÜ Fen-Ed. Fak. TDE Böl. Öğr. Gör. Kayseri Siz de Çanakkale Türküsü’nü araştırarak bu türküyü millî birlik ve beraberliğimiz açısından değerlendirip yazınız.a ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda mücadele ettiği cephelerden biri de Hicaz-Yemen Cephesi’dir. Anadolu’nun farklı yerlerinden Yemen’e giden askerlerin birçoğu burada şehit düşmüştür. Bu cephede yaşanan acılar ve kaybedilenlere duyulan özlem Yemen Türküsü’ne konu olmuştur. Havada bulut yok bu ne dumandır. Mahlede ölüm yok bu ne şivandır. Şu yemen elleri ne de yamandır. Adı Yemen’dir, gülü çimendir. Giden gelmiyor, acep nedendir?Öğrendiklerimi UyguluyorumSiz de Çanakkale Türküsü’nü araştırarak bu türküyü millî birlik ve beraberliğimiz açısından değerlendirip Çanakkale savaşı sırasında ortaya çıkmıştır. Bunu savaşta asker olan Emrullah Nutkunun annesine yazdığı mektuptan anlıyoruz. Mektupta Nutku annesine şöyle diyor “Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor. “Çanakkale içinde Aynalı çarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı” şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkale’den ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben.” Bu cümlelerden anladığımız kadarıyla türkü cephede savaş sırasında yazılmış ve dilden dile ulaşmış. Türkü savaşta şehit olan askerlerin anısına yazılmış. Zaten Çanakkale savaşı sırasında pek çok şiir yazılmış ve bestelenmiştir. Bu şiirler edebiyatımızda harp edebiyatı adı altında Sınıf Ata Yayınları Sosyal Bilgiler Ders Kitabı Sayfa 55 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz. ☺️ BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER! Çanakkale Zaferi'nin Türk Tarihi Açısından Önemi Bu zafer Gelibolu Yarımadası üzerinde kazanıldı. O dönemdeki yani Birinci Dünya Harbi içindeki düşmanlarımız İngiltere ve Fransa, Gelibolu Yarımadasını ele geçirerek Çanakkale Boğazı'nı açmak ve devamında da başkent İstanbul'u işgal etmek niyetiyle bu harekata başladılar. Böylece Türk'lerin Avrupa ile bağlantılarını da tamamen kesmiş olacaklardı. Fakat Gelibolu Yarımadası’nın bilindiği gibi bizim tarihimizde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bizim Avrupa'ya geçişimizdeki ilk bölgedir. Avrupa Kıtası'nda sahip olduğumuz ilk topraktır. Avrupa'ya attığımız ilk adımdır. 1354 yılında Gazi Süleyman Paşa tarafından Türk topraklarına katılmıştır. İşte böyle bir vatan parçasının çiğnetilmemiş olması ile Çanakkale Zaferi Zaferi'nden bir yıl önce Türk Ordusu, tarihinin en büyük hezimetini yaşamıştır. Balkan Harbi, Balkan Faciası, bu mağlubiyet sonucunda; üç hafta içerisinde bugünkü topraklarımızın 1/5'inden daha fazla toprak, 33 vilayet, 158 ilçe, milyon nüfus, bir başka ifadeyle Meriç Nehri'ne kadar Avrupa'daki toprakların tamamı kaybedilmiş ve ordu da elden çıkmıştı. İşte bu büyük darbeden sonra Türk Ordusu gerçek anlamıyla ordu ola bilmek için büyük bir çabaya girişti. Bir yılık sürede, yüzüne sürülen kara lekeyi silecek duruma ve Çanakkale Zaferi'ni kazanacak güce erişti. Kazandığı zaferle Türk'ün gerçek kudret ve kabiliyetim ortaya koydu. Tarihindeki Türk'ün yaşadığım, Türk Milleti'nin cevherim, bütün Dünya'ya bir kere daha gösterdi, işte Çanakkale Zaferi bunun için Zaferi, bize en pahalıya mal olan zaferimizdir. Karşılığında, en çok insan kaybına maruz kaldığımız bir zaferdir. Bu zafer için hemen hemen her evden bir iki şehit verilmiştir. Türk Milleti, binlerce aydınını, okumuşunu bu savaşta yitirmiştir. Anadolu'dan ve özellikle İstanbul'dan akın alan gönüllü öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli öğrenciler, Türk Ocakları'nda yetişmiş okur-yazarlar, aydınlar bu savaşa katılmışlar ve can vermişlerdir. Bu savaşa toplam Türk katılmış ve bunun zayi olmuştur. Üç yıl süren Kurtuluş Savaşı'nda en güçlü olduğumuz dönem olan Büyük Taarruz'da ancak kişilik bir ordu yapabildiğimiz ve bütün Kurtuluş Savaşı boyunca kişilik zayiat verdiğimiz hatırlanırsa, Çanakkale Zaferi'nin bedeli daha iyi anlaşılır. Birisinde bir zafer kazandık, birisinde ise vatanı kurtardık. Sonuç olarak Çanakkale'de bir nesli kaybettik, Gelibolu'ya bir nesli gömdük, işte Çanakkale Zaferi bunun için Zaferi dünyaya, Türk'ün tükendiği sanılan gücünün henüz tükenmediğini, artık tarihi misyonunu tamamladığım sandıklan Türk'ün, şartlar ne kadar zor olursa olsun, daha çok şeyler başarabilecek güç ve inanca sahip olduğunu göstermiştir. Karşımızdakiler bir devletin çöküşü ile milletin inanç ve gücünün çöküşünün farklı şeyler olduğunu burada anlamışlardır. Türk'ün devleti çökebilir ama kendisi çökmez. Dünya sahnesindeki rolünü bırakmaz. İşte Çanakkale Zaferi bunun için önemlidir. Çanakkale'de karşımıza o dönemin süper güçleri olan İngiltere ve Fransa vardı, İngiltere, yedi denizin hakimi, topraklan üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk ve namağlup bir devlet idi. Bununla da aşın gurura kapılmıştı. Her iki devlet, sömürgelerindeki kaynaklannı da bu savaş için seferber etmiş ve asker kullanmıştı. Başlangıçta zaferden hiç kuşku duymayan bu iki dev, Türk'ün azmi, vatam için vatanından başka her şeyini feda eden anlayışı karşısında, mağlubiyeti kabul etmek zorunda kaldı. zayiat vererek Gelibolu Yarımadası'ndan kaçtı. Bu kaçış İngiliz İmparatorluğu için geriye gidişin başlangıcı olmuştur. Dünyadaki prestiji sarsılmıştır. Asya ve Afrika'da, çok geniş bir alandaki sömürgelerinde yaşayan müslüman milletlere, bu zaferle istiklal ve hürriyet tohumlan atılmıştır. Bu da ileride, dünya siyasi haritasının şeklini değiştirecek gelişmelere sebep olmuştur. İngilizlerin gururunu kırmayı, İngiltere ve Fransa gibi iki büyük devleti tek başına, müttefiki Almanya'dan yardım almadan yenmeyi başaran, arkasından da dünya siyasi haritasının değişmesine sebep olan Türk Milleti'dir. İşte Çanakkale Zaferi bunun için önemlidir. Çanakkale Zaferi, ümmetçiliği iflas ettirmiş, islam birliği Panislamizm fikrini çökertmiş, söndürmüştür. Yerine, Türk Milliyetçiliği fikrini alevlendirmiştir. Bunun uygulanabilir olduğunu, gerçek olduğunu kanıtlamıştır. O dönemde; bugünkü Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri topraklanınız içinde, Libya'da kontrolümüz altında idi. Harp başlayınca bilindiği gibi Cihadi Mukaddes ilan edilir, ancak bunun olumlu hiçbir etkisi görülmez. Türk unsurunun dışındaki Osmanlı tebası olan diğer Müslüman unsurlarına İngiliz altını ve İngiliz vaatleri, Osmanlı'nın ilan ettiği Mukaddes Cihat'tan daha sıcak gelir ve Osmanlı Türk'ünü arkadan vururlar. Çanakkale Muharebeleri sırasında da daha acısı yaşanır. İngiliz ve Fransız'lar sömürgeleri olan Müslüman ülkelerden, Hindistan'dan yani bugünkü Pakistan'dan, Fas, Tunus ve Mısır'dan, Senegal ve diğerlerinden önemli sayıda Müslüman asker getirirler ve bunları Türk'lere karşı savaştırırlar. Hatta bizim cephelerdeki Mehmetçikleri etkilemek için yüksek seslerle ezan ve Kuran-ı Kerim bile okuturlar. İşte bu tablo gerçeği görmemizi sağlar. O dönemde oldukça ağırlıklı bir görüş olan, hatta devletin politikası olan İslam Birliği düşüncesinin, bir hayal olduğunu; ümmetçilik yerine milliyetçiliğin esas olması gerektiğini gösterir. Böylece gerek Osmanlı Devleti'nin son dönemine, gerekse Devleti'nin milli politikasına yön vermiş olur. Ayrıca bu zafer bugün dahi bu hayalin peşinde koşanlara, İslam Birliği'ni ideoloji olarak benimseyenlere, millet gerçeğini inkar edip milleti ümmetleştirmeye çalışanlara, düşüncelerinin çürüklüğünü gösteren tarihi bir ispattır, işte Çanakkale Zaferi bunun için Zaferi’nin Türk Milletine Mustafa Kemal Atatürk'ü kazandırmasıBu zaferin belki de bizim için en önemli yanı Milli Mücadele ruhunun ilk meşalelerinin burada yakılmış ve ilk temel taşlarının bu mücadeleler sırasında atılmış olması ile Türk Milletine Mustafa Kemal Atatürk'ü kazandırmış olmasıdır. Atatürk'ün üstün özellikleri, Bu muharebeler sırasında su yüzüne çıkmış ve milletin dikkatini çekmiştir. Kazandığı başarılardan dolayı, daha muharebeler devam ederken "İstanbul'u kurtaran kahraman", "payitaht kurtaran kahraman" ünvanı ile anılmaya başlar, o dönemin en önemli dergisi olan Harp Mecmuası'nda boy boy resimleri çıkar. Halkın ağzında bir efsanevi kahraman Çanakkale Muharebeleri ile beklenilen kahraman çıkmıştır. Mustafa Kemal, bu zaferden kazandığı prestij ile milli mücadeleye atılmış; askerlikten istifa etmesine ve hakkında idam fermanı çıkartılmış bir sivil olmasına rağmen kendisine bağlı ve kendisini bir lider olarak benimsemiş bir ordu ile millet bulmuştur. Bu ortam ise Türk'ün kurtuluşunu sağlamış ve tarih sahnesinden silinmesini önlemiştir. İşte Çanakkale Zaferibunun için Dr. İsmet Görgülü - Çanakkale Zaferi ve Atatürk - Okuma Sayısı Bu yazı 33983 defa okunmuştur.

çanakkale türküsünün milli birlik ve beraberliğimiz açısından önemi